Hayatın debdebesi hiç bitmez. Kime nasılsın diye sorsak ‘iyilik sağlıktan’ sonra bir de ‘yoğunluk’ kelimesi ile cevap alırız.
Her gün hepimiz hep yoğunuz.
Bazen yakınlarımızdan çalarak bazen de kendimizden… Dünya sahnesindeki rolümüzü tamamlama cihetindeyiz.
Bir motorlu taşıt misali ha bire gidiyoruz. Gide gide yollar aşınmıyor ama bitmiyor da!
Bazen vitesi boşa almak lazım. Bazen de el frenini çekip şöyle bir durmak. Ne yaptığımızı nereye gittiğimizi hatta nasıl gittiğimizi etraflıca mülahaza etmek.
Ahiretin tarlasındaki yolculuğumuzu günümüz tabiriyle şöyle bir çek etmeye çalışmak…
‘Geldik gidiyoruz’ demeden evvel bunca yıl neyle uğraştığımızın hesabını yapmak.
Hesap günü gelmeden kendimizi hesaba çekmek gibi…
Nasıl yaşadıysak öyle çekip gideceğimiz gibi…
Başka ellerle yıkanıp beyaz örtüye sarındıktan sonra sağ yana doğru o daracık kuyuya uzanmak gibi…
Ve sonra uğultu sesleri içinde üstüne konulan taşları ve atılan toprakları hissetmek gibi…
Çok kelam etmeyeceğiz bugün.
Bahsettiğim el frenini çekip nasipse umre yolculuğuna çıkıyoruz.
Efendimizi, canımızı biricik peygamberimizi çok özledik. Kabe-i Muazzama’da dua etme iştiyakımız var.
Bu vesile ile bir süre şehirden ve sizlerden uzak olacağız. Rabbim emanetini almazsa tekrar görüşürüz. Gönülden isteyen tüm dostlarıma arkadaşlarıma ve okurlarıma rabbim bu güzelliği nasip eylesin… Hakkınızı helal edin.
Allah’a emanet olun…