Büşra Köse
Vicdan Mahkemesi
Her insanın içinde, adalet terazisini tartan bir mahkeme vardır: vicdan mahkemesi. Bu mahkeme, yasaların yazılı metinlerinden bağımsız, insanın kendi iç dünyasında haklı ile haksızı, doğru ile yanlışı ayırt etmeye çalışan bir mekanizmadır. Ancak bu mahkemenin kararları, dış dünyadaki mahkemelerden çok daha karmaşıktır; çünkü burada yargıç da sanık da aynı kişidir.
Gündelik hayatımızda, karşılaştığımız olaylar karşısında vicdanımız sürekli devrededir. Birini kırdığımızda, bir haksızlığa sessiz kaldığımızda ya da doğru bildiğimiz bir davranışı sergilediğimizde, vicdan mahkememiz devreye girer. Fakat bu mahkeme, her zaman adil mi? Yoksa zamanla, çevremizin etkisiyle ya da kişisel çıkarlarımızla susturulabilir mi?
Vicdanın Sesini Duyabilmek
Vicdan mahkemesi, aslında bir içsel rehberdir. Ancak onun sesini duyabilmek için insanın kendisiyle yüzleşmeye cesaret etmesi gerekir. Çoğu zaman, çıkarlarımız, korkularımız ya da toplumun dayattığı kurallar, bu sesi bastırır. Bir iş yerinde etik olmayan bir durumla karşılaştığınızda sesinizi çıkarmıyorsanız, vicdanınız “Neden sustun?” diye sormaya devam eder. Bu sorular, insanın ruhunda yankılanır ve bazen yıllar sonra bile kişinin peşini bırakmaz.
Toplumsal Vicdan ve Adalet
Vicdan mahkemesi bireyseldir, ancak toplumsal boyutta da büyük bir anlam taşır. Bir toplumun ahlaki ve etik değerleri, bireylerin vicdanlarının ortak paydada buluşmasıyla oluşur. Toplumsal vicdanın sesi, büyük değişimlerin de habercisi olabilir. Tarihte pek çok toplumsal hareket, insanların vicdanlarının isyan etmesiyle başlamıştır. Haksızlıklar karşısında bir araya gelen bireyler, bu ortak vicdan sayesinde adalet talebinde bulunmuşlardır.
Vicdanın Susturulması
Ne yazık ki, bazen insan kendi vicdanını susturmayı öğrenir. Bunu yapmanın en kolay yolu, kendini haklı çıkarmak için bahaneler üretmektir. “Herkes yapıyor”, “Benim yapmam bir şey değiştirmez” ya da “Ben ne yapabilirim ki?” gibi cümleler, vicdanın sesini bastırmanın yollarıdır. Ancak bu susturulma, insanın kendiyle olan bağını da zedeler. Vicdanın sustuğu yerde, insani değerler de zayıflar.
Vicdan mahkemesi, her insanın en adil ve en dürüst yargıcı olma potansiyeline sahiptir. Ancak bu mahkemenin adil kararlar verebilmesi için insanın kendisiyle yüzleşmeye ve doğruyu aramaya istekli olması gerekir. Belki de hayatımızın en önemli davası, kendi vicdan mahkememizde doğru bir yargıç olabilmektir.
Bu yüzden sormamız gereken soru şudur: Vicdan mahkememizde gerçekten adil miyiz? Yoksa içimizdeki yargıcı susturup, yanlış kararlarla kendimizi mi kandırıyoruz?