Uzun Mu Yolumuz?

Yol uzun sanar da öyle koşturur ya insanoğlu; değil aslında. Ne yol çok uzun ne elde olan baki... Dinlemeden anladığımızı sandıklarımızda, anladığımız için duyma ihtiyacı taşımadıklarımızda fani. Geçip giden zamana ayak uydurma çabası sadece bizimkisi. Düşe kalka, yara bere içinde kalsak da kalbi gözyaşı ile temizleyip, yola revan olmak en önemlisi.

Özün yandığına gözün dayanabilmesi ya da Rahman’a kendini bırakıvermesi diğer bir deyişle. Kahrını lütfuna katık edip özümsemek. Kim bilir belki de böyle küçük adımlarla sırra erişmek.

Sardunya misali yağmura eşlik ederken, kırılmış bir dalımızla toprağa tutunma çabası. Rahmetin zahmette saklandığını hissederek şemsiye açmamak yağan yağmura. O yağmurun kırdığı dalımızdan, döktüğü çiçeğimizden çok, köklerimizi sağlamlaştırdığına inanarak şükretmek devamında.

Zor olanın kök salmak mı yoksa tutunmaya çalışmak mı olduğunu anlayacak zamanımız var mı? O da ayrı bir muamma...

Bugün selamlaştığımızı yarın görememek, kırdığımıza kendimizi affettirememek, gözyaşına sebep olduğumuzu güldürememek var işin ucunda.

Yani ne öyle ertelemeye zamanımızın olduğu kesin ne de yıllara güvenerek ilerleyebiliriz emin. Sorgulamadan yaşayıp, kucaklamayı öğrenmeliyiz. Öğrenmek için bile acele etmeliyiz. Devamında pişmanlık yaşamamak için gayret etmeliyiz.

Demem o ki; kiminin yolun başında pes ettiği kiminin ise varış çizgisine değin sabrettiği bir maraton belli ki hayat. Ve birçok dönemeç var bizi bir sonraki parkura hazırlayan. Kimi dönemeçler öyle sert ki dönüyoruz uçurumların ucundan, kimileri de öyle rahat ki dönemiyoruz yanlış dolu yollardan. Hep bir işaret bekliyoruz Yaradan’dan. İşarete gerek olmadığını bile bile.

En mühimi yaşamın tekrarının olmadığını bilerek öyle yol almak temennisi ile.

Sevgi ve saygı ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Özel Arşivi