Ayşe Özel
Ölümsüzlük Meyvesi
Vakit ki vuslat vaktidir. Sevgiliye kavuşma vaktidir. Dar-ı dünyadan esas aleme yürüme vaktidir. Hz. Pîr’in Şeb-i Arus’udur.
Konya ile beraber tüm dünya için bir kez daha fikirlerini ve anlatmak istediklerini anlama vaktidir. Çok kıymetlidir. Kur’an ve sünnet ışığında bize bıraktıkları ruha şifa satırlardır. Hiç olmanın değerini tekrar edip durur sayfa sayfa. Amacı doğrultusunda okuyup anlayabilmenin nasip olması duasıyla ikinci ciltte yer alan şu hikâyeyi sizlerle paylaşmak isterim.
Bir bilgin masal olarak dedi ki: "Hindistan'da bir ağaç vardır.
Kim o ağacın meyvesinden yerse, ne ihtiyarlar, ne de ölür."
Bir pâdişâh bu sözü sâdık bir dostundan işitti. O ağaca, meyvesine âşık oldu. Dîvan adamlarından bilgili birisini, o ağacı bulmak ve meyvesinden getirmek için Hindistan'a gönderdi.
Adam o ağacı bulmak için Hindistan'da ve çevresinde yıllarca dolaştı durdu. Bu istenen şeyi elde etmek için şehir şehir gezdi; ne ada ne dağ ne de ova bıraktı. O ağacı kime sordu ise sorulan kimse onun sakalına güldü. "Böyle bir ağacı arayan delidir." dedi. Çok kimse de şaka ederek onun ensesine vurdular da; "Sen şu dünya dertlerinden kurtulmuş, muradına ermiş, saf bir kişisin." dediler. "Senin gibi gönlü temiz, saf bir kişinin bu araştırması boş olur mu? Lâf olsun diye hiç arar mısın?" Bu şekilde onunla alay etmeleri, eğlenmeleri de ona başka bir tokat oluyordu. Bu manevî tokat, onu maddî tokattan daha çok sarsıyordu. Alay ederek onu övüyorlar; "Ey azîz varlık!" diyorlardı "Filân yerde çok ulu bir "ağaç vardır. O ormanda yemyeşil, pek yüce, yaygın, her dalı kalın bir ağaç vardır."
Pâdişâhın adamı herkesten bir çeşit haber duyuyor ve o ağacı bulmak için çok gayret sarfediyordu. Adam Hindistan'da yıllarca dolaştı. Pâdişâh da ona mallar, paralar gönderiyordu. O gurbet diyarında bir çok yorgunluklara katlandı. Nihayet bıktı, usandı ve ağacı aramaktan âciz kaldı. Çünkü ona aradığından hiç bir iz görünmedi de boş bir haber peşinde koştu durdu. Böylece onun ümit ipliği koptu ve aradığını artık aramaz oldu.Geriye dönmeye, pâdişâhın yanına varmaya karar verdi. Hem ağlıyor, gözyaşı döküyor, hem de durmadan yol alıyordu.
Pâdişâhın adamının ümitsizliğe düşüp memleketine dönerken yolda konakladığı yerde kerem sahibi, kutupluğa ermiş bir şeyh vardı. 'Garip adam ümitsiz bir hâlde; "Ben o kutbun huzuruna gideyim. Onu ziyaret ettikten sonra yine yola düşerim." dedi. "Belki onun duası benim yoldaşım olur. Çünkü gönlümün arzu ettiği şeyden ümîdi kestim. Gözü yaşlı olarak şeyhin huzuruna vardı. Bulut gibi gözyaşı yağdırıyordu. "Şeyhim!" dedi "acımanın ve esirgemenin tam zamanı. Ümitsizim, lütfetmenin, iyilik etmenin vakti bu saattir."
Şeyh; "Açık söyle!" dedi. "Ne derdin var? Bu ümitsizlik nedendir? İstediğin ne idi? Ne yapmak istiyordun? Neye yüz tutmuştun?"
"Pâdişâhlar pâdişâhı, bir ağaç bulmak için beni seçti." dedi. "Dünyada eşi pek zor bulunur bir ağaç varmış. Onun meyvesinde âb-ı hayat gizli imiş. O ağacı yıllarca aradım. Sarhoşların alayından beni maskara yerine koymaktan başka hiç bir belirtisini bulamadım."
Şeyh güldü ve ona dedi ki: "Ey gönlü temiz, saf kişi! Bu ağaç, bilgili kişilerdeki bilgi ağacıdır. Yâni bilgi sahibindeki bilgidir. O bilgi ağacı, çok büyük, çok yüksek, çok yayvandır. Allah'ın uçsuz bucaksız, her şeyi kaplayan büyük denizinden meydana gelmiş bir âb-ı hayattır. Ey hiç bir şeyden haberi olmayan kişi! Sen surete, görünüşe kapılmışsın da bilgi ağacını bayağı ağaç sanmışsın. O yüzden de o ağacın dalından meyve koparamamışsın. O bilgiye, bazen ağaç bazen güneş bazen deniz bazen de bulut adı verilir. Aslında o tektir fakat yüzbinlerce eseri, yüzbinlerce belirtisi vardır. Belirtilerinin en değersizi, en aşağısı da ölümsüz bir ömürdür.O, bilgi olarak tektir ama binlerce eseri, izi olduğu için o tek bilginin sayısız adı var. Bir adam senin baban olur ama o bir başka birinin de oğludur. Bir başkasına kahırdır, düşmandır; başka birisine ise lûtuftur, iyiliktir. Bir tek insan olduğu hâlde onun yüzbinlerce adı vardır. Onun bir vasfını bilen diğer vasıflarına karşı kördür. Kim onu bir ad olarak ararsa, bir ada takılıp kalırsa, senin gibi ümitsizliğe düşer, perişan olur gider. Sen, bu ağaç adına ne diye sarılıp kalırsın, ne diye muradına eremiyor, talihsiz oluyorsun?
İlim (=bilgi) Hakk'ın sıfatlarındandır. Sen addan geç de sıfatlara bak. O sıfatlar seni zâta götürsün, yâni seni Hakk'a ulaştırsın. Halkın ayrılığa, aykırılığa düşmesi ad yüzündendir, mânâya ulaşan rahat eder. "
İşte ilim esas iksirdir. Şüphesiz ki en güzel ilim kendini bilmektir ve kendini bilen Hakk’ı bilir. Hakk’ı bilen ise başka bir nazarla bakar her şeye. Adlardan kurtularak sıfatlara meyleder. Mazhar olabilmek temennisiyle.
Sevgi ve saygı ile…