Bu hafta öğretmenlerden, elleri öpülesi cefakâr, yüreği eğitim aşkı ile yanan öğretmenlerimizden söz etmek istiyorum.
Her 24 Kasım’da epey garip duygular içerisinde kalıyorum. Çünkü ben de yurdun en doğusundan en batısına kadar pek çok yerde görev yapmış, otuz yılını eğitim öğretime adamış, emekli bir öğretmenim.
24 Kasım Perşembe, Öğretmenler Günü’ydü. Öncelikle değeri ve önemi yılda sadece bir gün hatırlanan, diğer günler unutulup es geçilen, dünyanın en kutsal vazifesini kendisine yaşam tarzı olarak benimsemiş, gözü pek, yüreği güzel öğretmenlerimizin öğretmenler gününü canı gönülden kutlarım.
Öğretmenliği bir yaşam tarzı olarak benimsemiş diyorum çünkü öğretmenlere göre öğretmenlik; iş değildir, yaşam tarzıdır. Öğretmen sabah evden çıkarken “işe gidiyorum” diye çıkmaz, “okula gidiyorum” diye çıkar.
Öğretmen devletin bir memuru değildir, öğretmen, sanatkârdır. O, yarının temellerini attığı gibi, öğrencisinin kişilik hamuruna da biçim verir.
Çin Atasözü der ki; “Bir yılı planlıyorsanız pirinç yetiştirin. Yirmi yılı planlıyorsanız ağaç yetiştirin. Yüzyılları planlıyorsanız insan yetiştirin.”
Hayatta en büyük mucize de küçükken iyi bir öğretmene rastlamakmış.
Bir öğretmeni unutulmaz yapan şey öğrencisinin yüreğine dokunmasıdır.
Öğretmen, insanlığın geleceği için taze zihinlere ve kalplere sevgi tohumlarıyla birlikte, adaleti, vicdanı, merhameti ilmek ilmek dokur. Öğretmen geleceğimizi ustaca şekillendirir.
Öğretmenler atanmış, sözleşmeli, ücretli diye kategorize edilmişken bir de saçma sapan sınava sokup uzman, başöğretmen, vs. diye sınıflandırmaya gidiliyor. Bu durum öğretmenlere hakaretten başka bir şey değildir. Umarım yapılan bu yanlıştan en kısa sürede dönülür.
Atanmış, atanmamış, ücretli, sözleşmeli, kadrolu, vb. ayırt etmeksizin mesleğine gönül veren, peygamber mesleğini en güzel şekilde icra eden tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.