Ayşe Özel
Koca Çınar
Kültür tarihimiz incelendiğinde ağaçlarla ilgili birçok inanışa sahip olduğumuz ve ağaçlara ayrı ayrı anlamlar yüklediğimiz görülmektedir.
Böyle düşündüğümüz zaman ağaçların aslında tarihî birçok olaya canlı tanıklık ettiğini de anlamış oluruz.
İşte çınar ağacı da bunlardan biri. Türk toplumu ve Osmanlı Devleti için apayrı bir değeri olduğu da aşikâr.
Osmanlı Devleti'nin kuruluşu sırasında Osman Gazi'nin Şeyh Edebali'nin evinde gördüğü rüyayı bilmem hatırlar mısınız?
Osman Bey rüyasında,koynuna bir ayın girdiğini ve o anda göbeğinden bir çınar ağacının çıkarak gölgesinin dünyayı kapladığını, gölgesinin altında dağların olduğunu, dağların dibinde suların çıktığını, kiminin bu sulardan içtiğini, kiminin bahçesini suladığını kiminin de çeşmeler akıttığını görür.
Osmanlı Devleti'nin tarihi bu rüyada gizlidir bir bakıma. Türk milleti Anadolu'ya diktiği bu ulu çınarla asırlarca insanlara adalet ve hoşgörü suyu dağıtmıştır. Denilebilir ki bu şifalı suyun tadını işitmeyen ne bir devlet ne bir insan ne de bir canlı kalmıştır.
Benliğinde barındırdığı dilleri, dinleri ve ırkları birbirinden farklı bi çok birey vardır. Tıpkı bir çınar gibi... Binlerce yaprağı değil midir zaten bu ağacı tamamlayan? Boyutlarını, renk tonlarını ve dahasını ayırt etmeksizin dallarında taşımaz mı o da?
İşte bu güzel ecdad da bunu yapmış tüm farklılıklara rağmen hepsine aynı nazarla bakmış ve “insan” demiştir sadece insan...
TEK olmak yerine BİR olmayı benimsemiştir. Varlığın bir bütün olduğunu kabul ederek yol almıştır ve tarihe adını bu şekilde altın harflerle kazımıştır. Hâlâ bir çok devletin arşivini Osmanlı'nın yönetim şekli, sosyal yapısı ve eğitim sistemine dair kitaplar oluşturuyor ise bunun ciddi bir gerekçesi yok mu sizce de?
Devlet olmanın ötesinde, imparator olup dünyayı yönetmiş bir yapının her parçasında ayrı bir detay ve bunca çokluğa rağmen ayakta böyle dimdik duruşunun kökünde ne olabilir?
Şimdi bu soruyu kendimize sormanın tam vaktidir diye düşünüyorum.
Biz ne kadar ÇINARız?