Ayşe Özel
Kalın Örtü
Dargınlıklar, durgunluklar, suskunluklar… Bir hayatın içine sıkıştırmaya çalıştığımız kendimize yük ettiğimiz nice dertler bi sâlâ sesiyle sessizliğe bürünüyor.
Negatif ne kadar yük varsa üzerimizde kalın bir örtü çekiyor üstüne ölüm.Ve o kalın örtü açılmamak üzere kapatıyor her şeyi. Geçmeyecek sandığımız ne varsa yok oluyor. Geride tarifsiz bir acı bırakarak üstelik.
Geleceği dair kaygılarımız anlamsızlaşıyor yarına kapanmış bir çift göz görünce. Geçmişe dönük kırgınlıklarımız değersizleşiyor düne ait hatıralar gözümüzün önüne gelince.
Ölümün inanan kimse için bi son değil aksine başlangıç olduğunu biliyor, yaşama öyle tutunuyoruz. Birlikte gülme fırsatı bulduğumuz zamanları, paylaştığımız güzel anları kâr olarak sayıp ipek bir mendilin içinde saklıyoruz. Özlem duydukça gözlerimiz dola dola açıyoruz o mendili. Son sarılma, son konuşmalar dile geliyor yeniden.
Sahi son olduğunu bilsek ne söylerdik ki gerçekten?
Son kez göz göze geldiğini bilseydi insanoğlu sevdikleriyle, bu kadar kırıcı davranır mıydı?
Telafisi gelmeyecek bi zamanın içinde var olduğunu bilse bu kadar hoyrat davranır mıydı?
Bi kaç saat sonları gözlerinin kapanacağını bilse nefreti böyle gözlerinden saçar mıydı?
Böyle düşününce ne tuhaf değil mi?
Ne büyük lütuf ki bilmiyoruz.
Ne sevdiklerimizin ne de kendi ölüm saatimizden haberdar edilmiyoruz. Yani diyor ki Yaradan “Daima dikkatli ol.”
O nedenle nerede ve ne söyleyerek bıraktıysak ardımızdakileri gerçekten son olabilir. Ve o son an ömrümüz boyunca imtihanımız olarak yüreğimizin en derininde kalabilir.
Bu yüzden ölümün o kalın örtüsünü kaldırmaya gücümüz yetmiyorsa o örtü örtülmeden ipek mendilin içini doldurmaya çaba harcayalım. Çünkü içi boş bir mendilse geride kalan içini ancak gözyaşı ve pişmanlıklar dolduruyor.
Sevgi ve saygı ile…