Ayşe Özel
Dünyanın Anlamı
Kırk gün önce derin bir üzüntüyle sarsıldık. Görünürde sadece on bir ili kapsayan bir afet gibi olsa da aslında ülkece yaralandık. Enkaz altındaki her feryat bir yakınımızın sesi gibiydi. Hissettikleri korkuyu burada yaşadık. Öyle ki onlar acılarını metanetle kabullenmeye başladıklarında, zelzelenin şiddetini olayın şokuyla unuttuklarında biz burada hâlâ sallanıyorduk.
Şimdi enkazlar birer birer kaldırılıyor belki ancak ruhlardaki enkazın kalkması için uzun bir süre olduğunu düşünüyorum. Öyle uzun ki bir ömrü kuşatabilir. Gözyaşları öylesine aktı ki kuruması bilmiyorum kaç sayfayla anlatılabilir.
Ağır bir imtihandan geçiyoruz. İçimiz, dışımızdan yaralı. Kiminle konuşsam “Dünyaya dair ne yapmak istesek artık anlamını yitirmiş gibi.” diye anlatıyor.
Anlamını yitirmek… Ne uzun cümle… Anlam yüklediklerimiz mi sahi değildi yoksa dünyayı yeni mi anlamlandırmaya başladık? Gerçekten yaşadığımız her şey çok mu anlamlıydı bu felaket öncesinde? İnsan sorgulamadan edemiyor.
Sonra bir kare görüyorum. Spiker deprem bölgesinde çadır kentte yaşayan insanlara mikrofon uzatıyor. Anne gözyaşları içinde kaybettiği bir evladını anlatıyor ama diğeri yanımda diye şükürle öpüyor onu. O minicik ellerde küçük bir oyuncak, ışıl ışıl bakıyor ekrana. İnsanlığımızdan şüphe duyuyorum. Kaygılarımızdan, korkularımızdan, şımarık isteklerimizden hayâ ediyorum. Gerçekten yitirdiğimizi düşündüğümüz tek şey hayatın anlamı mı?Öncesinde neleri yitirmiştik ki aklımıza gelmeyen? Düşünmeden edemiyorum.
Şunu söylemeden yazımı bitirmek istemiyorum. Süreç uzun ve yaralar derin. Tek seferde gönderdiklerimizle yaraların sarılamayacağı da kesin. Yaptığımız yardımların devamının gelmesi mühim. Onlar kendini bir parça toplayana kadar bu durum böyle.
Ve ben inanıyorum ki bu millet her yarayı sardığı gibi bu yarayı da hep birlikte saracak. Acısı taze kalacak ama birbirine omuz olup hafifletmek için elinden geleni yapacak. Böyle böyle iyileşmeye gayret edecek ve küllerinden yeniden dirilecek.
Sevgi ve saygı ile…