Hepimizin dostları ve arkadaşları vardır. Çocukluk, iş ve okul arkadaşlarımız gibi hayatımızın farklı dönemlerine ait dostluk ve arkadaşlıklarımızın hayatımız üzerinde ne denli etkili olduğu herkes tarafından kabul edilebilecek bir gerçektir.
“Bana arkadaşını söyle sana nasıl biri olduğunu söyleyeyim” sözü de aynı gerçeğe işaret eder. Atalarımızın derin bir irfan ve tecrübeyle bizlere miras bıraktığı bu söz arkadaşlar arasındaki etkileşimin boyutunu ifade eder.
Sosyal bir varlık olarak insanın hayatını yapayalnız sürdürmesi mümkün olmayacağına göre, çevremizi nitelikli dost ve arkadaşlardan oluşturmamız, herhalde, en doğru yoldur. Sevgili Peygamberimiz de buna dikkat etmiş ve öğütlemiştir. Arkadaş seçiminin rastgele ve özensiz yapılmasının hem dünyada hem de ahirette üzücü sonuçları olacağına işaret etmiştir.
“Dostlar, iki bedende bir can gibidir.” Sevinçlerimiz de kederlerimiz de dostlarımızla anlam kazanır. Bu nedenle sevinç ve üzüntülerimizi dostlarımızla paylaşmak isteriz. En acı yaralarımızın merheminin dostlarımızın sıcacık ve içten ilgisinde saklı olduğunu biliriz. Sıkıştığımızda bize çıkış yolunu gösteren, doğru ve iyi olanı öğütleyen ve her problemli anımızda yanımızda olarak bizim için “dost ve arkadaş” olduklarını ortaya koyan onlardır.
Arkadaşlıkların bir taassup içerisinde yürütülmemesine de dikkat edilmelidir. Yalan ve haksızlık gibi konularda ille de ‘arkadaş’ diye arka çıkmak, kör bir taassuptan başka bir şey değildir. Zira arkadaşlık yalanın yanında durmayı değil, ona iyi ve doğru olanı öğütlemeyi gerektirir. Yalan, günah ve isyanda dayanışma göstererek arkadaşlıklarını sürdürenler, gerçek dost olamazlar.
Kur’an-ı Kerim'de iyilik ve doğrulukta dayanışanlara müjdeli bir haber vardır. Allah, kıyamet günü “birbirlerini Allah için sevenler nerede” diye sorduktan sonra onların karşılaşacakları büyük lütuf ve övgüyü; “Bugün ben onları arşımın gölgesinde barındıracağım.”3 şeklinde haber vermektedir.