Beyhekim ve Yitik Miras

Şüphesiz Konya’ya hoşgörü düsturunu nakış nakış işleyen göz bebeğimiz Hz. Mevlâna’dır. Onun ışığının değdiği herkeste aynadan yansıyan akis misali bu ışıktan nasibini almıştır.

Bu hafta Hazreti Pir’in dostlarından olan Beyhekim Tabip Ekmelettin’den bahsetmek isterim.

Kendisi aslen Nahcivan doğumlu olup, Selçuklu Sarayı’nın başhekimidir. Mevlâna Hazretleri mektubunda kendisini şu sözlerle övmektedir:

“Hekimlerin büyüğü, hayat cevherinin en arınmışı, belanın ve zehirlerin panzehiri, akıl ağaçlarının meyvesi, hoyrat kişilerin meydana getirmek istedikleri kötülüklerin söküp atıcısı, marifet deryasının cevheri…”

Beyhekim, Mevlâna Hazretlerinin hastalığı döneminde ve vefatından önce Gazanferii ile tedavi edebilmek için gayret göstermiştir.

Alaaddin Tepesi’nin güneybatısında Beyhekim Mahallesi’nde bulunan aynı ismi taşıyan mescidi 13. yüzyılın en değerli örneklerinden biridir ve Tabip Ekmelettin tarafından yaptırılmıştır. Dışarıdan bakıldığında oldukça sade bir yapı olarak görülmesine rağmen içine girildiğinde dönemin mimari özelliğini gözler önüne sermektedir. Mescid girişinin sağ tarafında ise Beyhekim Türbesi bulunmaktadır.

Beyhekim ile ilgili en üzücü hadise ise camiye ait çini mihrabın 19. yüzyıl sonunda dönemin Almanya konsolosu tarafından yasadışı yollarla kaçırılmasıdır. Konsolun çinileri restore edebileceğini söyleyerek resmî makamlardan aldığı izinle Almanya’ya götürmesinden on yıl sonra mihrap, Berlin Pergamon Müzesi’nde sergilenmeye hazırlanmıştır.

Mihrabın geri alınması için yapılan çalışmalar Osmanlı döneminde başlamış, Cumhuriyet döneminde devam etmiştir. 1991 yılında Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Federal Almanya’ya muhtıra verilmiş ancak sonuç alınamamıştır. 1998’de UNESCO Kültürel Varlıkların İadesi Komitesi’nin 10. dönem toplantısında Boğazköy Sfenksi ile Beyhekim Camisi’nin mihrabı da istenmiştir. Almanya yine tutumunu değiştirmemiş ve iade etmeyeceğini belirtmiştir.

Selçuklu’ya ait en değerli mihraplardan olan Beyhekim Camii’sinin mihrabı, şu an vatanından sinsi oyunlarla bir asırdan uzun bir süredir ayrı tutulmaktadır.

Dileğim odur ki mihrap en yakın zamanda yurduna döner ve bizlerde bizim olanın kıymetini bilerek devam ederiz yaşamaya. Çünkü mahsun haliyle ve zarif sadeliğiyle Beyhekim Camii bir başkadır. Namazlarımızı eda edip tabibin ruhuna Fatiha gönderirken, mihrabın olduğu bölümün boşluğuna da naçizane gönlünüzle kulak vermeminizi istirham ederim. Ecdadın ellerinin taklidini dahi yapamayanların bu şekilde eser sahibi olma çabasını hatırlamanızı, sözüm ona gelişmiş(!) Avrupa’nın böylesine çağdaş olarak dayattığı fikirlerden kurtulup kendi milletimize inanmamız gerektiğini hissedin temenni ederim.

Ne dersiniz belki kısa bir süre sonra mihrabın dönüşünün sevincini paylaşırız. Bizim olanın bize dönüşüne şahit oluruz.

Sevgi ve saygı ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Özel Arşivi