Alelacele

Acelecilik, hayatımızın her alanında düşünmeden uygulamaya çalıştığımız çağımızın sözüm ona hastalığı!

Etrafımızdaki her şey öylesine hızlı ki artık normal rutininde olması gerekenlere bile tahammül gösteremiyoruz.

 

Alışveriş merkezine gidiyoruz kasada sıra beklerken oluşan küçük bir aksamada homurdanmalara şahit oluyoruz. Trafikte yayaya yol verdiği için on saniyelik bir aksama nedeniyle arkadaki araçların korna sesine maruz kalan şoförlere tanık oluyoruz. Arayınca ulaşamadığımızda hırçınlaşıyoruz. Kaldırımda yürüyüş yapanlara, aciliyetimiz olsa da olmasa da yanlarından söylenerek geçiyoruz.

 

İnsanları anlamaya çalışıp beklemek yerine ağzımıza gelen ilk sözle ilişkilerimizin yönlerini belirliyoruz. Anlık kararlarımızın, düşünce süzgecini bir kenara bıraktığından çoğu kez haberimiz dahi olmadan yaşıyoruz.

 

Öyle ki açıklama gerektiren cevaplar bile zorlar oldu sohbetlerimizi. “Aynen” diyerek kapatıverir olduk kahve içerken ettiğimiz muhabbetlerimizi. Televizyonda reklam izlemeye dahi tahammül gösteremediğimizden telefonlarımızdan hızlandırarak izliyoruz takip ettiğimiz dizileri.

 

Bunları çoğu kez “vakit kaybı” diyerek adlandırsakta artırdığımız zamanı faydalı bir işlevle doldurmadığımız için o boşluğu sıkılmaya devrediyoruz. Zaman kaybını kendimize kılıf edip artan vakti yine zaman kaybı yaratacak işlere harcıyoruz. Sizce de garip değil mi?

 

Çünkü artık esas mesele kaybetmekten korktuğumuz anlar değil tahammülümüzü kaybettik. Normal akıştan çıktık.

 

Tüm bunlarla birlikte birde kendi tecrübelerimiz çocuklarımıza ettiğimiz iki cümleyle aktarılsın istiyoruz. Hemen öğrensinler, çabuk olgunlaşsınlar diye çabalıyoruz. Pişmelerine izin vermeden yüklediğimiz her sorumluluğun ancak sırtlarına kambur olacağını neden tezahür edemiyoruz?

 

Oysa hızlandırmaya çalıştığımız her şey anlamını yitiriyor. “Olsun da nasıl olursa olsun.” dediğimiz her var ise olur gibi görünüyor. Ya devamı gelmiyor ya da menzili şaşıyor.

 

Biraz beklesek… Ancak bu bekleyiş boş bir bekleyiş değil; fidanı dikilmiş, suyu verilmiş, zamanı gelince budanmış bir meyve ağacı bekleyişi olsa güzel olmaz mı?

Suyunu alelacele dökmediğimiz, dalını büyümeden budamadığımız, meyvesini olgunlaşmadan koparmadığımız her şeyi olması gereken hızda ve zamanda sabırla beklediğimiz.

 

Evet acele etmeliyiz. Ancak bu acele değişim konusunda olmalı. Rutine dönme konusunda olmalı. Tahammül sınırımızı artırma konusunda olmalı.

 

Ne dersiniz?

 

Sevgi ve saygı ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Özel Arşivi

Kavuk

15 Ağustos 2024 Perşembe 00:00