Miyasenur Atcı Duysak
Ailede Sevgi
Bir çocuğun dünyaya geldiği ilk andan itibaren temel ihtiyaçlarının karşılandığı yer ailesinin ona sunmuş olduğu ortamdır. Çocuğun nasıl ki ihtiyaçları ailesi tarafından karşılanıyorsa psikolojik gereksinimleri de aynı şekilde ailesi tarafından karşılanmaktadır.
Aile üyelerini birbirine bağlayan bağ duygulardır. Çocuğun dünyaya ilk geliş serüveninden itibaren fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçları aile bireyleri tarafından karşılanır. Bir çocuğun sevme, sevilme, ağlama, saygıya ihtiyaç duyma, oyun oynama, şımarma, ilgi bekleme gibi birçok psikolojik ihtiyaçları söz konusudur. Bu ihtiyaçların en iyi karşılandığı yer ise şefkatli aile ortamıdır. Bu ortamın sağlanması sonucu birey çevresine ve topluma faydalı bir şahsiyet olma özelliği kazanır.
Aynı aile içinde yaşayan anne babanın da birbirlerinin psikolojik ihtiyaçlarını karşılama rol ve sorumluluğu vardır. Eşler arası sağlıklı iletişim anne, baba ve çocuklar için psikolojik bir tatmin sunduğu gibi bu iyilik hali çocuğa da yansıyacaktır. Sevgi ve saygının olduğu ortamda yetişen birey toplumsal anlamda bir konum elde ederken aynı zamanda bu duygularından da diğer insanların faydalanmasını sağlayacaktır.
Aile içindeki saygı ve sevginin temelinin sağlam atılmış olması bir dizi olumlu yönelimleri de beraberinde getirecektir. Bu durumu örneklemek gerekirse eğer, kişiye saygının ne demek olduğunu bilen bir çocuk çalışma ortamında güvenli ve sıcak bir ortama sahip olabilecektir. Bu durumu domino taşlarının etkisine benzetebiliriz. İş hayatında başarılı olmak, akademik başarıyı da şekillendirecek maddi manevi bireylere kazanç sağlayacaktır.
İnsanın psikolojik yönden iyilik halinin artmasının yaşanılan sorunlar karşısında da çözümleyici bir etkisi vardır. Her ne sorunla karşılaşılırsa karşılaşılsın aile bağları birbiriyle kuvvetli olduğu sürece ev içerisinde uzlaşmacı bir ortam muhakkak olacaktır.
Ailenin psikolojik işlevi günümüz modern toplum yapısıyla değerlendirildiğinde diğer kurumlara nazaran daha çok ön plana çıkmaktadır. Bunun temel sebebi ise geleneksel ailenin geniş aile yapısının yerini modern çekirdek ailenin almasıdır. Ancak yine de ebeveynlerin aile içerisinde birbirlerine manevi olarak destek sunmaları, psikolojik işlevlerini halen yerine getirdiğinin göstergesidir.
Ailenin işlev ve fonksiyonlarını günümüzde başka kurumlar karşılamaya çalışsa da bunlar tam anlamıyla ailenin misyonunu yüklenebilen kurumlar değildir. Aile var olmaya devam ettiği sürece işlevlerini yerine getirmeye çalışmakla yükümlü önemli kurum olarak devamlılığını sağlayacaktır.
Sevgi, insanoğlu için barınmak, giyinmek, yemek ve uyumak kadar önemli ve elzem bir temel ihtiyaçtır. Sevgi bir ihtiyaçtan da öte insanlığın varoluş sebebidir. Sevgi bir bağdır, bu bağ ki insanı hayatta tutar, bir inanca bağlar, umut aşılar, güven verir ve nice güzel duygu ve davranışı peşinden sürükler; marazlar ise genellikle sevgisizlik kaynaklıdır. Sevgi bağı sağlıklı ve iyi bir frekansla kurulduğunda kişide aidiyetlik hissini oluşturur. Bu aidiyetlik davranışlara ve konuşmalara bir düzen ve sınır getirir. Nitekim insan sevdiği bir kimseye karşı davranış ve söylemleriyle zarar vermek veya üzmek istemez ve bu doğrultuda iç ve dış kontrol mekanizmasını daha etkin kullanır.
Aynı zamanda sevme-sevilme ve de aitlik hissetme ihtiyacı bireye, başka insanlarla ilişki kurma yönünde motivasyon sağlamaktadır. Böylece bireyin sosyal çevresiyle, arkadaş ve ailesiyle tatmin edici ve sağlıklı ilişki kurmasını sağlamakta, aykırı veya sapkın davranışlardan uzak tutmaktadır. Ancak sevilme ve ait olma ihtiyacı giderilemeyen ve dolayısıyla da başka kimselerle yakın ilişki ağları geliştiremeyen kişilerin yalnız ve mutsuz oldukları görülmekte, aykırı ve sapkın, kural dışı eylemlerde bulunmaya da yatkın kimseler oldukları söylenebilmektedir.
Tüm bunların ardından denilebilir ki bir çocuğun yetiştirilmesinde sevgi bağı çok önemlidir. Çocuğun öncelikli olarak kendisine, ailesine, yakın çevresine ve toplumuna karşı sorumluluk bilinci geliştirmesinde sevgi bağı ön plana çıkmaktadır. Gerekli ve yeterli sevgiyi ailesinden alamayan çocukların ilerde çok büyük psikolojik ve sosyal sıkıntılar yaşadıkları bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Aile, yalnızca ebeveyn ve çocukların ortak bir yaşam sürdürdüğü bir kurum olarak algılanmamalıdır. Aile çok daha fazla işleve sahip olan ve bireylerin çok çeşitli ihtiyaçlarının bulunduğu, bu ihtiyaçların karşılanmadığı durumlarda ise gerek bireysel gerekse de toplumsal sorunların yaşandığı sosyal kurumdur.
Aile fertlerinin genel ihtiyaçları ise şu şekilde sıralanabilir: “Sevgi ve şefkat ihtiyacı, istendiğini hissetme ihtiyacı, terk edilmeyeceğine inanma ihtiyacı, olumlu deneyim ihtiyacı, sayılma ihtiyacı, korunma ihtiyacı, sınır ihtiyacı, güvenlik ihtiyacı, birbirinin yetilerine inanma ihtiyacı, mücadele ihtiyacı, rehberlik ve danışma ihtiyacı, özgür irade ihtiyacı, özgürlük ihtiyacı, kendine güven ihtiyacı, espri anlayışı ihtiyacı.” Burada yer alan ihtiyaçlardan en temel olanı ise sevgi ihtiyacıdır. Sevgi ihtiyacı giderilmeden diğer ihtiyaçlar giderilse bile samimi gelmeyecek, çocuk kendini kötü ve dışlanmış hissedecektir. Sevgi olmadan sağlıklı bir aile ortamı ve sağlıklı kimlik gelişimleri oluşturulamamaktadır.