Konya'daki Türbeler Selçuklu’nun Mirasını Taşıyor!


Ateşbâz Veli Türbesi
Konya’da Yeni Meram yolu üzerinde, halk arasında “Âşıklar Semti” olarak bilinen Aşkan yakınlarında, Ateşbaz Veli Efendi Türbesi adıyla meşhur bir ziyaretgâh bulunuyor. Şöhreti ülke sınırları aşmış olan Ateşbaz Veli’nin türbesi, Hz. Mevlânâ Dergâhı’ndan yaklaşık 10 kilometre kadar uzaklıkta. Ateşbaz Veli Hazretleri, Hz. Mevlânâ’nın aşçısı olup onun sır dostlarındandı. Türbesi, Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun kararıyla 1982 yılında tescil edildi. Ateşbaz Veli’nin hayatı ve Hz. Mevlânâ ile ilişkisi menkıbelere dayanmakta ve bu konuda çok çeşitli rivayetler anlatılmakta. Bilinenlere göre, Ateşbaz Veli’nin adı Şemseddin Yusuf, babasının adı ise İzzeddin’dir. Menkıbelerde keramet sahibi bir insan olduğu sıkça dile getirilmekte ve Anadolu’ya gelişi, Hz. Mevlânâ’ya talebe oluşu hakkında farklı görüşler ortaya atılmaktadır. Rivayetlerden birine göre Şemseddin Yusuf, büyük göç denilen yolculukta Hz. Mevlânâ'nın babası Bahaeddin Veled ile Horasan'dan Karaman’a, oradan da Konya’ya gelmiştir. Bu konudaki rivayete göre, Ateşbaz Veli, Hz. Mevlânâ’nın babasına, kendisine ve oğlu olan Sultan Veled’e hizmet ettikten sonra yaklaşık yüz yaşındayken 1285 yılında vefat etmiştir.

Cemel Ali Dede Camii ve Türbesi
Rivayete göre, Sultân’ul-Ulemâ Bahaeddîn Veled’in müritlerinden olan Cemel Ali Dede, Hz. Mevlânâ’ya lalalık yapmış ve küçükken onu güldürüp deve taklidi yaparak sırtında taşıdığı için “deve” anlamında “cemel” lakabıyla tanınmıştır. Cemel Ali Dede 1261 yılında vefat etmiş ve Hz. Mevlânâ’nın Meram Bağları arasında sık sık gezintiye çıktığı bir bölgede yapılan türbede toprağa verilmiştir. Günümüzde Cemel Ali Dede Mescidi ve Türbesi, Selâm Mahallesi’nde Yaka Caddesi üzerinde bulunuyor. Yapıya ait herhangi bir kitabe bulunmamasına rağmen, mimari üslubundan dolayı alanın uzmanlarınca eserin Selçuklu Dönemi’ne ait bir Mevlevî zaviyesi olduğu düşünülüyor. Cemel Ali Dede adına yaptırılan bu mekânda daha önceleri mescidin yanı sıra türbe, tekke ve hamamdan oluşan bir külliye bulunuyorken, günümüzde yalnızca geçmişte semahane olarak da kullanılan bir mescit ile beraber türbesi kalmıştır. Konya’ya gelen yerli ve yabancı turistlerin mutlaka ziyaret ettiği bu mekân, uzaktan görüntüsü ile nefes kesicidir. Kurşun kaplı kubbeleri ve türbesinin çinilerle kuşatılmış zarif kapısı uzaktan gelip geçenlerin dahi dikkatini çekiyor.

Ebu İshak Kazeruni Türbesi
Âlim ve veli olan Ebu İshak İbrahim bin Şehriyâr, Şiraz’ın 90 km batısında bulunan Kazerun kasabasında doğdu. Küçük yaşta ilim tahsiline başlayan Kazeruni, Ebu Ali b. Hüseyin Firuzabadi el-Akar, Ebu’l-Hasan Ali b. Cehdim Hemedani gibi zamanın tanınmış âlimlerinden okudu. Ebu Abdullah Muhammed b. Hafîf ed- Dabbi’den istifade eden Kazeruni, bu zatın sohbetlerinde bulunup tasavvuf yolunda ilerledi. Ayrıca o, Şiraz, Basra, Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’deki âlimlerden hadis-i şerif rivayet etti. Zamanının hükümdarlarının sevdiği ve saydığı Kazeruni, “Sultânu’l-evliyâ” ve “Kutbu’laktâb” unvanlarını aldı. Kazeruni, binlerce putperestin Müslüman olmasını sağladı. Ebu İshak Kazeruni’nin yetiştirdiği mücahit talebeleri, gittikleri yerlerde, dergâhlar ve medreseler yaptılar. Nitekim büyük sufilerden Kazeruni’nin bizzat kendisi İran’da altmış beş kadar ribat denilen dergâh inşa ettirmişti. Onların bu faaliyetleri, İshakiyye, Kazeruniyye ve Mürşidiyye tarikatı diye meşhur oldu. İshakiyye tarikatı, İran’dan Hindistan’a ve Çin’e kadar yayıldı. Bursa, Konya ve Erzurum’da Ebu İshak-hane adı ile anılan dergâhları bulunan bu tarikat, Anadolu’dan Halep’e geçti. H 426/M 1034 yılında Kazerun’da vefat eden Ebu İshak, insanlara karşı çok şefkatli ve merhametli idi. Ebu İshak Kazeruni adına Konya’da da bir zaviye yaptırılmıştır. Türbe ve zaviye Beyhekim Mahallesi Kazeruni Sokaktadır.

Emir İshak Bey Türbesi
Türbe Şems parkının kuzeyinde Şems Caminin kuzey doğusunda yer alır. Eserin kitabesi yoktur ancak; yapı hakkındaki 1505 tarihli vakfiyeden Emir İshak Bey tarafından yaptırıldığı iddia edilir. Türbe stil kritiği ile Karamanoğlu veya Osmanlı dönemine tarihlendirilir. Yapının alt katı taş gövde ve kubbesi tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Türbeye giriş batı yöndeki bir kapı ile sağlanmıştır. Yapıyı aydınlatan üç tane pencere bulunur. Kubbede tuğla malzeme üçgen çıkıntılar oluşturulmuştur.

Fakıh Dede Türbesi
Türbe Akçeşme Mahallesi Piriesat Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Yapının Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından M.1454 tarhinde İsa oğlu Burhanettin Fakıh Paşa adlı bilgin ve mutasavvıf için yaptırdığı kitabesinden anlaşılır. Türbenin yapım malzemesi su basman seviyesinde moloz taş, kubbe kasnağına kadar düzgün kesme taştır ve kubbesi tuğladan yapılmıştır. Yapının çeşitli bölümlerinde devşirme malzeme ile karşılaşılmaktadır. Türbenin bodrum katında cenazelik kısmı toprak altında kalmıştır. Ana gövdenin üzeri piramidal külahla örtülmüştür. Kapının üstünde bulunan mermer kitabe üstünde çini süslemeler görülmektedir. Bu çiniler mavi mor siyah renklerle bitkisel ve geometrik motifler içerisinde işlenmiştir. Türbenin üç tarafına açılan üç pencerenin üzeri sağır kemerlerle çerçevelenmiş, bu bölümler çinilerle süslenmiştir.

Gömeç Hatun Türbesi
Musalla Mezarlığında bulunan türbe kale burcunu andıran görkemli görüntüsü ile dikkati çeker. Sultan IV. Rukneddin Kılıçarslan’ın hanımı Gömeç Hatun’un kabri buradadır. Eyvan tarzındadır. Yapımında kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Eyvan kemeri ve tonozu tamamiyle çini ile kaplanmıştır. Ceset mahzendedir. Türbe, ‘Kız Kulesi’ diye de anılır.

Hocacihan (Mursaman) Türbesi
Hocacihan, Selçuklu dönemi devlet adamlarından Ahmet bin Nasır bin Süleyman’ın Hâce-i Cihan lakabından geliyor. Kendisi hasta oğlunu tedavi ettiği için Sadreddin Konevi’ye bu günkü mescidinin zaviyesinin bulunduğu bağı hediye etmiştir. 13. yüzyılda yaşamış Alâeddin Keykubat, Mevlâna ve Sadreddin Konevi ile yakın ilişkileri olan bir devlet adamıdır. Hocacihan zamanında şehrin su işlerini düzenlediği de tarihi bilgiler arasındadır. Türbe, Hocacihan, Tekke Yolunda, Tekke Mezarlığı yanında olup XIII. yüzyıl ikinci yarısına aittir. Kare prizma gövdeli bir yapıdır. Alttaki kare planlı mezar hücresinin ortasında bir takviye kemeri bulunmakta, buraya ufak bir kapıdan merdivenle inilmektedir. Bu kısım moloz taşla, gövde tuğlayla yapılmıştır. Üç cephede alt iki pencereden biri kapı haline getirilmiştir. Kubbe dıştan silindirik bir kasnak üzerine oturur gibidir. Bazı kaplama ve yıkıntı izleri, ikinci bir örtü sisteminin olabileceğini akla getiriyor.

Nasrettin Hoca Türbesi
Hem Türk hem Dünya kültür mirası olarak kabul edilen Nasreddin Hoca, günümüzde halen değerini korumakta olan deyişleri, fıkraları ve bilgeliğiyle, tarihe mâl olmuş önemli bir figürdür. Sivrihisar’ın Hortu yöresinde doğduğu ve Akşehir’de vefat ettiği düşünülmektedir. Yaşadığı dönemde halkça çok sevildiğinden aktarmış olduğu bilgelik dolu sözler ve hakkında süre gelen anlatılar zamanla abartılı haller ve olaylara dönüşmüştür. Bilgeliğini aktarırken kullanmış olduğu mecazi ve güldürücü dil ayrıca zekice söylenmiş ince değişler onu Anadolu halkının kalbinde ayrı bir konuma yerleştirmiştir. Nasreddin Hoca’nın anlatıları ve öğretileri zamansızdır, güncelliğini yitirmeden günümüze de ışık tutacak niteliktedir. 1284 yılında Akşehir’de vefat eden Nasreddin Hoca’nın mezarı, zaman içerisinde önemi nedeniyle bir türbeye dönüşmüştür. İmaret Mahallesi’ndeki Nasreddin Hoca Mezarlığı içindedir. Nasreddin Hoca’nın mezar taşındaki kitabeye rağmen türbenin kesin olarak ne zaman inşa edildiği bilinmemektedir. Tarihi belgelerden elde edilen bilgilere dayanılarak yapının tarihinin XIV. yüzyıla indiği görülmüştür.

Seyfettin Kara Sungur Türbesi
Türbe Çiftemerdiven Mahallesinde Rektörlük binasının batısındadır. Ünlü Selçuklu veziri Celaleddin Karatay’ın kardeşi Seyfettin Kara Sungur adına 1275’lerde yaptırılmıştır. Yapının inşasında tuğla ve taş malzeme birlikte kullanılmıştır. Kubbe, külah, iç duvar ve köşe plastırları tuğla ile örülmüş dış cepheler ise kesme taşlarla kaplanmıştır. Türbenin planı sekiz kenarlı bir gövde üzerinin külah ile örtülmesiyle şekillenmiştir. Esere batı yönde açılan bir kapı ile girilir. İçte kubbeye geçiş sekiz tane trompla sağlanmıştır. Aydınlatma sekiz tane uzun dar pencere ile sağlanmıştır. Türbenin cephelerinde geometrik geçmelerle süslemeye gidilmiştir.

Sultanlar Türbesi
Alâeddin Tepesi’nde Alâeddin Camii’nin avlusunda bulunmaktadır. İçinde sekiz Selçuklu sultanı medfun olduğu için “Sultanlar Türbesi” olarak adlandırılmıştır. Sultan II. Kılıçarslan tarafından Abdülgaffar oğlu Mimar Yusuf’a yaptırılmıştır. Cesetlerin bulunduğu mumyalık bölümü, kesme taştan yapılan gövde ve gövdeyi örten piramidal kubbe ile tipik Selçuklu türbe özelliklerini taşımaktadır. Gövdenin üst kısmı, kubbe kasnağının altı Ayetel Kürsi’nin yazdığı bir bordür ile çevrelenmiştir. Türbe içindeki sandukalar eşsiz Selçuklu çinileri ile kaplanmıştır.

Tacül Vezir Türbesi
Türbe Fuar alanının içerisinde Hacı Veyis Zade Caminin doğusundadır. Selçuklu sultanlarından I. Alâeddin Keykubat ve II. Gıyaseddin Keyhüsrev devri vezirlerinden Tacülvezir Taceddin Ahmet tarafından medrese ile birlikte yaptırılmıştır ancak medrese günümüze kadar ulaşamamıştır. Sekizgen gövdeli ve piramidal külahlı türbenin, gövdesinin alt kısmı birkaç sıra kesme taş, üst kısmı da tuğla ile inşa edilmiştir.Temeldeki taş örgü sonraki dönemlerde yapılan tamirler sonrasında ilave edilmiştir. Yapının planı sekizgen bir gövdenin yine sekizgen külahla örtülmesiyle şekillenmiştir. Türbenin içi her kenarda açılmış yarım daire kavisli nişlerle oluşturulmuştur. Kasnağa kadar yükselen bu nişler sivri kemerli birer yarım kubbecikle sonlanır. Birçok Konya Türbesi gibi Tacül Vezir Türbesi de oldukça sade bir yapıdır.

Tahir ile Zühre Camii ve Türbesi
Tahir ile Zühre Camii ve Türbesi, Abdülaziz Mahallesi’nde yer almaktadır. Selçuklu Dönemi’nde XIII. yüzyıla tarihlendirilen Tahir ile Zühre Camii ve Türbesi, Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca 1982 yılında kültür varlığı olarak tescil edilmiş olup günümüzde ibadete ve ziyarete açık bulunur. Yapının inşa kitabesi bulunmadığı için banisi, yapım tarihi ve mimarına ilişkin kesin bilgiler yoktur. Ancak alanın uzmanlarınca Selçuklu Veziri Sâhip Ata Fahreddîn Ali tarafından ve XIII. yüzyılın ikinci yarısında yaptırıldığı kabul edilir. Bu nedenle Sahip Ata Mescidi diye anılan yapı halk arasında “Dönbaba” veya “Arzu ile Kamber Tekkesi” olarak da bilinmektedir. Halk arasındaki rivayete göre bu güzel türbe sevgilisine kavuşamayan ve kara sevdaya tutulanların dua ettikleri ve adaklar adadıkları bir alan halindedir. Tahir ile Zühre’nin hikâyesi Konya ve çevresinde bilinen meşhur hikâyelerden olduğu için onlara izafe edilen türbenin ziyaretçisi de oldukça fazladır.

Tavusbaba Türbesi
Konya'da Hz. Mevlânâ, Şems-i Tebrizi ve Şeyh Sadreddin Konevî türbelerinden sonra en fazla ziyaret edilen yerlerden biri de Meram'da bulunan Tavus Baba Türbesi'dir. Tavus Baba, Meram Çayı’na hâkim bir tepe üzerinde, Meram bağlarının yeşillikleri arasında sade, küçük ve mütevazı türbesinde asırlardır yatmaktadır. Uzun yıllardır gizemini koruyan Tavus Baba hakkında çeşitli rivayetler anlatılır. Her gün yüzlerce insan tarafından ziyaret edilen bu zatın kim olduğu, cinsiyeti ve hangi devirde yaşadığı hakkındaki rivayetler farklıllık gösterir. Türbede bulunan mermer kitabede Tavus Mehmet El-Hindi yazmakta, ancak doğum ve vefat tarihleri bilinmemektedir. Birkaç araştırmacıya göre memleketi Hindistan olan Tavus Baba, Selçuklu sultanlarından Rükneddin Süleyman ve Alâeddin Keykubat dönemlerinde Konya’da yaşamış Şeyh Tavus-ı Hindi adında bir evliyadır. Rivayete göre, Selçuklu sultanlarının kültür adamları ile tasavvuf erbabına gösterdikleri hürmetten dolayı Hindistan’dan uzun ve zahmetli bir yolculuk sonrasında gelip Konya’ya yerleşmiştir. Bu rivayetlerin aksine Ahmet Eflaki’nin “Ariflerin Menkıbeleri” adlı eserinde bu konuda ilginç bir hikâye anlatılır. Bu hikâyeden kaynaklı olmak üzere, halk arasında Tavus Baba namıyla meşhur kişi Konya’nın en büyük kadın evliyalarından biri olduğu anlatılır. Bu kadın tasavvuf ilmine sahip, ilim ve keramet sahibi tayy-i mekânla, dünya ve ötelere vakıf, Hz. Mevlânâ’nın özel olarak yetiştirdiği güzel bir insan olduğu rivayet edilir. Oldukça gizemli hikâyeleri nedeniyle Tavus Baba’nın Türbesi bilhassa yaz aylarında çokça ziyaret edilen yerlerin başında gelir.

Söylemez Türbesi
Konya’da sur dışında Kanlıgöl adı verilen bir alanda inşa edilmiş olan Söylemez Türbesi, günümüzde Akbaş Mahallesi’nde bulunur. Geç Dönem Osmanlı eseri olan türbe, 1982 yılında korunması gerekli eski eser listesine alınmış ve 1989 yılında 2. grup anıtsal yapı olarak tescil edilmiştir. Türbede metfun bulunan Şeyh Fazıl Hüseyin Efendi, Hindistan’da dünyaya gelmiş olup bir süre İstanbul, Akseki ve Karaman’da kaldıktan sonra 1848 yılında Konya’ya gelip yerleşmiştir. Medrese tahsilinin yanında tasavvuf terbiyesi ile de yetişen Şeyh Fazıl Hüseyin Efendi’nin kerameti zahir velilerden olduğu rivayet edilir. Ancak çok konuşan bir kişi olmadığı için Konya’da, Söylemez lakabıyla anılmış olup bazı söylentilere göre, Hz. Peygamber’in “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya hayır söylesin ya da sussun” hadisini düstur edinerek sustuğu için kendisine bu lakap verilmiştir. Hint asıllı bir mutasavvıf olarak Türkçeyi bilmediğinden çevresiyle anlaşmakta zorluklar çektiği için de pek konuşmadığı söylenen Şeyh Fazıl, 1910 yılında 80 yaşlarında vefat etmiş ve sağlığında yaptırdığı türbesine defnedilmiştir. Günümüze kadar birkaç defa onarım geçirdiği anlaşılan Söylemez Türbesi son zamanlarda Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından onarılarak mamur hale getirilmiştir.

Turgutoğlu Türbesi
Turgutoğullarından kalan Konya’daki tek eser olarak gösterilen Turgutoğlu Türbesi, Şeyh Sadreddin Mahallesi Turgutoğlu Sokağında, Sadreddin Konevî Cami’nin doğusunda bulunmaktadır. İnce Minare Taş ve Ahşap Eserler Müzesi’nde sergilenen zemin oyma tekniğinde taş üzerine istifli olarak Selçuklu sülüs hattıyla kazınmış üç satırlık Arapça kitabesine göre, türbe Karamanoğlu İbrahim Bey zamanında 1432 yılında Turgutoğlu Emir Şah oğlu Pir Hüseyin tarafından inşa edilmiştir. Uzun yıllar boyunca türbenin kubbesinin üstünde leylek yuvası bulunduğu için halk arasında “Kuşlu Kümbet” olarak şöhret bulmuştur. Konya’nın en güzel türbe mimarisi örnekleri arasında bulunan yapı 1988 yılında tescil edilmiş ve 1998 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından restore edilmiş olup günümüzde ziyarete açık bulunmaktadır. Yığma yapım tekniğinde kare planlı ve kubbeli olarak inşa edilmiş olan türbenin duvarlarında moloz taş, ahşap hatıl ve kubbesinde tuğla kullanılmıştır. Mermer söveli kaval yivli küçük kapısı doğuya açılan türbenin her cephesinde birer penceresi vardır. Pencere söveleri mermerden yapılmış olan türbenin yuvarlak kemerler içerisinde tepe pencereleri bulunur. Türbenin tuğla kubbesi üzerinde üçgen çıkıntılar halindeki küçük süsleri oldukça hoş görünür. Özgün halinde iki katlı olan türbenin cenazelik katı günümüzde toprak altında kalmıştır. Türbede, Turgutoğlu Pir Hüseyin Bey, Ahmed Bey, Ömer Bey, Nefise Hatun, Bağdat Hatun ve Hondi isminde Turgutoğulları sülalesine mensup kişilerin yattığı rivayet edilir.

Şems-i Tebrizi Türbesi
Tebriz’de doğan Şems-i Tebrizî’nin asıl adı Muhammed’dir (Eflaki, II/189). “Şemseddîn”, “Şemsü’l-hak ve’d-dîn”, “Şems”, “Şems-i Tebrîzî” lakaplarıyla anıldı. Aslen Horasanlıdır. Mevlana Celaleddin Rumi’nin hayatında önemli değişiklikler yapan en yakın dostudur. Vefat nedeni ile ilgili kesin bir bilgi olmamakla beraber dönemin siyasi şartlarında Moğollar tarafından öldürüldüğü Ve bugün türbesinin bulunduğu yerdeki kuyuya atıldığı söylenmektedir. Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi bir parkın içinde yer alır. Bugünkü yapı 1510 yılında Abdürrezzakoğlu Emir İshak Bey tarafından tamir edilmiş ve genişletilmiştir. İlk yapının XIII. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir fakat kimin tarafından yaptırıldığına dair bir bilgi bulunmaz. Cami bölümüyle bitişik durumda, içten tavanlı dıştan sekizgen tambur üzerine piramidal külahla örtülüdür. Tavanı geometrik motiflerle bezenmiştir.

Sebhevan Türbesi
Şükran Mahallesi Kurs Sokağı’nda Sebhevan adında bir türbe bulunur. Son zamanlarda tamir ve bakımı yapılmış olan türbenin çevresi açılarak meydana çıkarılmıştır. Türbede yedi kardeşin gömülü olduğu, bu nedenle yedi kardeş anlamındaki Arapça “seb’a ihvan” kelimesinin günümüze sebhevan olarak geldiği rivayet edilir. Bu konudaki bir başka rivayet, yedi vecih üzerine Kur'an okunduğu için türbenin bu adı aldığı ve Sebhan’ın ‘Ders okuyan’ anlamına gelen Sebekhan'dan bozma olduğu yönündedir. Selçuklu döneminde XII. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilen Sebhevan Türbesi, Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca 1988 yılında tescil edilmiştir. Ahşap direkli caminin özgün tekne çakma tavanı ve taban kaplaması ile mihrabı ve minberi ahşaptan yapılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetinde olan cami, Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunca 2000 yılında kültür varlığı olarak tescil edilmiştir.

Sahib Ata Camii ve Türbesi
Sahip Ata Külliyesi, Alâeddin Tepesi’nin güneyinde Konya surlarının Larende Kapısı karşısında yer alır. Selçuklunun büyük veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından 1258-1283 yılları arasında yaptırılmıştır. Yapımına 1258 yılında başlanan camiye 1283 yılında kulliye eklenmiş ve türbesi yenilenerek tamamlanmıştır. Külliyenin kuzeyinde cami, caminin bitişiğinde türbesi, türbenin güney duvarında hangah ve onun karşısında çifte hamam yer almaktadır. Sahip Ata Külliyesi, 2006 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş ve hangah ve türbe kısmı müze olarak, cami ve hamam bölümleri ise asıl amacına uygun olarak hizmete açılmıştır. Külliyenin ilk yapısı olan Sahip Ata Camii aynı zamanda bu manzumenin merkezini oluşturmaktadır. Bazı kaynaklarda güneyinde bulunan hangahtan dolayı “Henergah Camii” olarak adlandırılan Sahip Ata Camii, Konya Surlarının Larende Kapısı yakınında bulunduğu için “Larende Camii” olarak da anılır. Taç kapısı ve minaresi ile Selçuklu taş ve çini işçiliğinin en güzel örnekleri arasında gösterilen yapı, 1982 yılında Konya Kültür ve Tabiat Varlıkları kurulunca kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Kitabesine göre Selçuklu Sultanı II. İzzettin Keykavus’un hükümdarlık yıllarında 1258 yılında Mimar Kelük tarafından yapılan cami, 1871 yılında yıldırım düşmesi sonucunda yanmış ve yenilenerek günümüzdeki halini almıştır. Selçuklu’nun nadide eserleri arasında bulunan Sahip Ata Camii, taş süslemesi, ahşap direkleri, çini mozaikli mihrabı ve muhteşem taç kapısıyla, Konya’ya gelen yerli ve yabancı turistlerin sıklıkla ziyaret ettiği yerler arasında bulunur.