Selâhaddin Zerkûbî Kimdir?

Bu hafta sizlere Hz. Pir’in kabrinin yanında medfun olan ve Hak aşığı bir zattan bahsetmek isterim.

582’de (1186) Beyşehir Gölü yakınlarındaki Kâmile Köyü’nde dünyaya gelen Selâhaddin Zerkûbî‘nin asıl adı Ferîdun’dur. Balıkçılıkla geçinen bir aileye mensup olup babasının adı Yağıbasan’dır. Konya’ya giden Zerkûbî, kuyumculuk (zerkûbî) sanatını öğrenmiş aynı zamanda bağcılıkla da uğraşmıştır. Kırk yaşlarında geldiğinde ise fütüvvet ehli kuyumcuların şeyhi olmuş ve Selâhaddîn-i Zerkûb, Selâhaddin Zerkûbî, Selâhaddîn-i Zerrinkûb unvanlarıyla anılmaya başlamıştır. Çok zengin olmasına rağmen mütevazi bir yaşamı tercih etmiştir.

Ulema Bahaeddin Veled Hazretleri’nin talebesi olan Seyyid Burhaneddin Tirmizi’nin Konya’ya gelişiyle hayatı değişen Zerkûb, Hz. Mevlana’ya hocalık yapan bu zata gönülden bağlanır. Onun Konya’dan ayrılması ile memleketine döner. Birgün Konya’da bir camide vaaz esnasında hocasının yansımasını gördüğü Mevlana Hazretleri’ne gönülden bir bağlılık duyar ve o günden sonra asla yanından ayrılmaz.

Mevlânâ’nın Selâhaddîn-i Zerkûb’u çok sevdiği ve değer verdiği, Şems’ten sonra vaazı tamamıyla terkettiğinde onun ricasıyla bir defaya mahsus olmak üzere vaaz ettiği kaydedilmektedir.

Moğol askerleri Konya’yı muhasara ettiklerinde Mevlânâ, Konya’nın Selâhaddîn-i Zerkûb vesilesiyle bağışlandığını ve işgal edilemeyeceğini halka müjdelemiştir.

Hz. Mevlânâ ile Selâhaddîn-i Zerkûb arasında şeyh-mürid ilişkisinin yanında yakın ailevi bir bağda vardır. Zerkûb’un ilk kızı Fâtıma Hatun’a her gün Kur’an dersleri veren Hz. Mevlânâ onu 644’te (1246) oğlu Sultan Veled ile nikâhlamıştır. Ulu Arif Çelebi Fatıma Hatun’dan dünyaya gelmiştir. Zerkûb’un diğer kızı olan Hediye Hatun ise sarayın yazı hocası olduğu bilinen Nizâmeddin Hattât ile yine Hz. Mevlânâ’nın isteği üzerine evlenmiştir. Mevlânâ Hazretleri’nin, “Fâtıma sağ gözümdür, Hediye sol gözüm” dediği aktarılan menkıbelerde geçmektedir.

Selâhaddîn-i Zerkûb’un sırları ile ilgili birkaç olay kaynaklarda şu şekilde geçmektedir. Bir gün Selâhaddîn-i Zerkûb "Gönlümde bulunan nur çeşmeleri, bende gizli ve örtülü olduğu halde, hocam Mevlana Hazretleri'nin vücutlarına, nurların nehir gibi aktığını gör­düm." der. Kayınpederinden bu sözleri duyan Sultan Veled, babası Mevlana Hazretleri'ne: "Efendim, Selahaddin Hazretleri'ni sevmeniz, ona aşırı muhabbet beslemeniz, nurunuzu müşahede ettiği için midir?" diye sorar. Babası Mevlana Hazretleri de "Evladım! Mıknatısın demiri çektiği gibi, insanoğlu da kendisini sevene karşı muhabbet etmektedir. Çocuğun annesine olan muhabbeti, dünya zevkle­rinden, onu yedirip içirmesinden, giydirip kuşatmasından dolayı değildir. Ara­larındaki bu bağ, Allahü Teala'nın kalbe yerleştirdiği akrabalık, annelik, muhabbetinden dolayıdır" diyerek, Selahaddin'in derecesini açıklamıştır. Yine bir gün Mevlana Celaleddin-i Rumî Hazretleri'ne:"Arif kimdir?" diye sorarlar. Kendisi de "Daha bir şey sormadan, onun sonundan haber verendir. O da bizim Selahaddin'e mahsustur" buyurmuşlardır.

Zerkûbi’deki bazı değişimlere yakınen şahit olan bir kaç kişi Hz. Pir’e "Efendim Selahaddin önceleri ‘hocamızın nurunu şöyle şöyle gördüm’ diye anlatırdı. Şimdi bu gibi hallerini hiç anlatmıyor. Acaba kalp gözlerine bir perde mi çekildi de söylemiyor?"diye sorduklarında Hz. Mevlana "Selahaddin şimdi nur deryasına batmıştır. Nurun içinde olduğu için, dışa­rıdaki nur ona görünmez. Hatta kendisi nur olmuştur" buyurarak, Selahaddin Zerkûbî Hazretleri'nin ne kadar kıymetli, mübarek bir zat olduğunu talebeleri­ne anlatmıştır. Zarif, temkinli ve sakin yapısıyla tanınmış, Kur’an ve sünnete sıkıca bağlılığı ile şöhret bulmuştur.

On yıl kadar Mevlana Hazretleri’nin halifeliğini yapan Selâhaddîn-i Zerkûb 1 Muharrem 657 ( 29 Aralık 1258) yılında dünya sürgününü tamamlayıp sevdiğine kavuşmuştur. Cenaze namazını Hz. Pir kıldırır. Binlerce kişinin omuzlarında taşınarak dualarla defnedilir.Kabri Hz. Mevlana’nın babasının kabrinin yanı başındadır. Hz. Pir onun ardından şu mersiyesini söylemiştir:

“Gayretin olmasaydı, yağmur gibi gözyaşları döker, öyle bir ağlardım ki.

Fakat gönlün, kanlar saçarak böyle gizli ağlaması daha iyi.

Gözyaşı da nedir? Ayrılığınla miskler yağdırmak, her nefes kanlarla erimek, her an ağlayıp durmak gerekti.

Ey Şeyh Selâhaddin, ey tez uçan devlet kuşu, yaydan ok fırlar gibi uçup gittin, yay ağlamakta şimdi…”

Şehrimizde bulunan büyüklerimizin kıymetlerinin bilip himmetlerine lâyık olabilmek duası ve ruhaniyetlerine birer Fatiha hediye etmek temennisiyle.

Sevgi ve saygı ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Özel Arşivi