Yılmaz Sandıkçı

Yılmaz Sandıkçı

İngiltere’den Selam

İhracat potansiyelimizi değerlendirmek için yine bir seyahatteyim, bu sefer İngilterening Birminghan şehrinde. Son ziyaretimden beri yazılacak fazla bir değişiklik yok buralarda. İngiltere’de İngiliz görmek biraz daha zorlaşmış. Her taraf Hintli ve Afrikalı dolu. Normal tabi ki çünkü İngiliz sömürgesi ülkelerden İngilitere’ye çalışmak için gelmek nispeten kolay çünkü burada İngilizlerin çalışmak istemediği hizmet sektörlerine iş gücü gerekli.

*

Daha önceki seyahatimden sonra Bengladeşteki müşterime “İngilterede ne kadar çok Bengal var” dediğimde, “ben de Almanya’da çok Türk gördüm” diye cevap vermişti. Kendi ülkelerinde iş bulamadıkları için başka ülkelere gitmek zorunda kalan müslüman insanlar! Söze gelince hepimiz bir ümmetiz ama ümmeti besleyecek iş alanları kuramadığımız için İslam(!) ümmetin çocukları, haçlı bakiyesi ülkelere gitmek zorunda kalmış.

*

Buraya kadar tamam da İslam ümmeti, yaşadığı bu ülkelerde İslamı temsil ediyor mu? Nasıl temsil ediyor? Sohbetin buralara kayması ilginç değil mi?

*

Bengladeşteki müşterim, “…siz daha şanslısınız, Avrupa’ya yakın olduğunuz için oradaki gelişmeleri daha önce fark ettiniz ve Avrupa’nın sizi sömürmesine karşı çıkarak, bağımsız kalmayı başardınız, bizden çok önce onları örnek almaya başladınız… Bu sayede Türkiye ümmetin diğer ülkelerinden daha çok gelişmeyi başardı…” demişti. Bana gurur veren bu özet için teşekkür ettim kendisine. Bunları bizim kendi insanımız fark etmezken bir Bengladeşliden duymak gerçekten sevindirici ama yine de garibime gidiyor.

*

Hindistan, Pakistan, Bengladeş ve diğer Arap ve Afrika ülkeleri sanayileşmeye çalışırken, makine ve teknoloji alımlarında Avrupa, ABD, Japonya, Çin, Kore yanında Türkiye’yi tercih edebiliyor olması sayesinde Türkiye’deki gelişmeyi de görebiliyor ve son yüzyıldaki gelişimi için Türkiye’ye saygı duyuyorlar. Biraz araştıranlar, Türkiye’in bu ülkeler arasında makine üreten ve ihraç eden bir ülke olma başarısının geçen yüzyıldaki Kurtuluş Savaşı’ndan sonra başladığını öğreniyor. Bu süreçte Latin alfabesine geçmenin batının sanayi ve teknoloji gelişmelerini almayı nasıl kolaylaştığını da anlıyor. Ama içimizdeki bir kesim göremiyor bunları çünkü kandıkları yalanlar gözlerine bir perde çekmiş sanki.

*

Öte yandan batı ile kültürel alış verişi de kolaylaştırdı yeni alfabeye geçmemiz. İyisi kötüsü tartışılır ancak geçen yüzyılda ve öncesinde işgal edilen Osmanlı – Ümmet coğrafyasında, “ya istiklal ya ölüm” ilkesine sarılarak bir kurtuluş savaşı veren tek milletin Türk milleti olması da basiret ve feraset sahibi gözlerden kaçmıyor. Bu açıdan bakınca İngiliz-ABD-Fransız ittifakının manda ve himayesinde yaşamayı kabul eden, din adına düşünmeyi, sorgulamayı ve aklı kullanmayı bastıran Araplar ile kültür alışverişine devam etseydik daha mı iyi olurdu? Bu alışverişin, geçen 8 yüzyıldaki etkilerine ve sonuçlarına bakmak gerekemez mi? Soruları ortaya çıkıyor…

*

Arap deyince hemen Kabeyi, Haccı, Namazı, Müslümanlığı öne sürenler oluyor. Onlara soruyorum, haçlı bakiyesi devletlerin manda ve himayesinde yaşamayı kabul etmeyi hangi İslam ile açıklayabilirsiniz? Mücahit yetiştirenlerin, şeriat isteyenlerin, Müslümanları birbirine düşürmeye çalışanların, İslam dinini “huzur ve barış” yerine “kindarlık” ile ifade edenlerin arkasında İslam düşmanlarına yarayan fikirlerin çıkmasını nasıl açıklayacaksınız? Ya bu yalan, yanlış ve çapırtmalar ile kandırılmış olanları nasıl açıklarsınız?

*

Aklını rasyonel düzeyde kullanmak yerine kandığı yalanları yayanlar ve inatla doğru bilgiye kör bakanlar hangi tür Müslüman oluyorlar? Aklı kullanmak deyince, Avrupalılar en az üç yüzyıl önce bilek gücünden beyin gücüne geçtiler. Bunun öncülüğünü de İngilizler yaptı. İngiltere’de bunun izlerini görmek de ayrı bir tecrübe. Biz her ne kadar İngiltere’ye makine ihracatı yapmak için gelmiş olsak da bu işleri bunlardan ve Almanlar’dan öğrendiğimizi inkar edemeyiz.

*

Türk milletinin bir kısmı da müslümanlaşmaya çalışırken Araplaştığını fark edecek kadar düşünemeyenleri uyandırmaya çalışıyor ama uyumayı tatlı bulanlar, uyaran ve uyandırmaya çalışanlara kinleniyor. Bunu akılla mı açıklarsınız yoksa başka birşeyle mi?

*

Türkiye, petrolü olmadığı halde bu kadar sanayi ihracatı başarıyorsa, zamanında batıyı örnek olarak yaptığı yatırımlar sayesinde olduğu ortadadır. Bu yatırımların yenilenmesi ve geliştirilmesi gerektiği tartışma götürmez bir gerçektir çünkü bir ülkenin gelişmesi demek her alanda yenilikleri takip etmesi ve uygulaması demektir. Dışarıdan satın almak yerine kendi imkanları ile üretmek kalkınmayı getirir. Yani üretim yapacak fabrikaları artırmak yerine sürekli inşaata yatırım yapılan ülkeler gelişemez de kalkınamaz da sadede büyürler. Kalkınma olmadan büyümenin ise övünülecek bir yanı yoktur.

*

Avrupa en az üç yüzyıl önce bilek gücünden beyin gücüne geçiş yapmışken, bizde büyüme ile kalkınma arasındaki farkın bile anlayacak kadar düşünemeyenlerin olması gerçekten oturup üzerinde düşünmemiz gereken eğitim sorunlarımız olduğunu gösteriyor. Kanmayı bırakıp, sorgulamayı öğrenenlere ve duygular yerine bulgular üzerinden düşünerek işin aslını anlamaya çalışanlara Birmingham’dan selam ve dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Sandıkçı Arşivi