Toplumun Sessiz Sorunu: Aile İçi Şiddet!
Her gün, sadece evlerin duvarlarının ardında değil, aynı zamanda sessizliğin perdesi arkasında da bir savaş yaşanıyor.
Aile içi şiddete karşı toplumda farkındalık oluşturmanın toplumsal bir sorumluluk olduğunun altını çizen Sosyal Hizmet Uzmanı Şerife Yurttutan, “Aile içi şiddet, toplumun en karanlık köşelerinden biridir ve maalesef göz ardı edilen bir gerçekliktir. Ancak, bu sessizliği bozmak ve toplumsal farkındalığı artırmak, her birimizin üzerimize düşen bir sorumluluktur. Aile içi şiddet, sadece belirli bir coğrafyada veya belirli bir sosyo-ekonomik grupta meydana gelmez. Evrensel bir sorundur ve herkesi etkileyebilir. Kadınlar, erkekler, çocuklar, zenginler, fakirler. Hiç kimse bu tehlikeden tamamen muaf değildir. Bu nedenle, aile içi şiddeti sadece bireysel bir mesele olarak görmek toplumun aile içi şiddeti ele alma şekli, o toplumun normlarına, değerlerine ve kültürel yapılarına bağlı olarak değişir. Bazı toplumlarda, şiddet normalleştirilmiş ve sessiz sedasız kabul edilmiş bir gerçeklik haline gelmiş olabilir. Bu da şiddetin daha da derinlere gömülmesine ve çözümünün daha da güçleşmesine yol açar. Dolayısıyla, toplumun aile içi şiddeti ele alma biçimini değiştirmek, bu alandaki normları sorgulamak ve değiştirmek önemlidir” ifadelerini kullandı.
ŞİDDET SADECE FİZİKSEL DEĞİLDİR
Günümüzde şiddetin her ne kadar fiziksel boyutu derinden ele alınsa da aile içi şiddetin sadece fiziksel travmalarla sınırlı kalmadığını vurgulayan Psikolog Özden Şeker, “Şiddetin zihinsel ve duygusal boyutları da mağdurlar üzerinde derin ve kalıcı etkiler bırakmaktadır. Psikolojik şiddet, sıklıkla göz ardı edilse de kurbanların ruhsal sağlığına ciddi zararlar verebilir ve toplumun genel refahını tehdit edebilir. Aile içi şiddetin psikolojik boyutunu anlamak için, öncelikle şiddetin sadece fiziksel zararlarla sınırlı olmadığını kavramak önemlidir. Sözlü saldırılar, tehditler, kontrol mekanizmaları, duygusal manipülasyonlar ve izolasyon gibi taktikler de psikolojik şiddetin birer parçasıdır. Bu tür şiddet biçimleri, kurbanların kendilik saygısını zedeleyebilir, özgüvenlerini sarsabilir ve güven duygularını yok edebilir. Psikolojik şiddetin etkileri genellikle fiziksel şiddetinkilere kıyasla daha uzun vadeli ve derin olabilir. Mağdurlar, yaşadıkları travmayı unutmayabilirler ve bu deneyimlerle baş etmek için uzun süreli destek ve tedavi gerekebilir. Ayrıca, psikolojik şiddetin belirtileri dışarıdan kolayca fark edilemeyebilir ve bu da mağdurların sessiz kalmasına veya yardım istemekten çekinmesine neden olabilir” diye konuştu.
ÇOCUKLAR ŞİDDETİN İLK TANIĞI
Aile içi şiddetin psikolojik boyutunu ele alırken, çocukların da etkilendiği unutulmamalıdır diyen Şeker, “Şiddetin tanığı olan çocuklar, travmatik deneyimler yaşayabilir ve bu da ilerleyen yaşamlarında duygusal, davranışsal ve ilişkisel sorunlarla karşılaşmalarına neden olabilir. Bu nedenle, aile içi şiddetle mücadelede çocukların da korunması ve desteklenmesi önemlidir” dedi.
Aile içi şiddeti önlemek için neler yapılabileceğine dikkat çeken Şeker ve Yurttutan şu ifadelere yer verdi:
Eğitim ve Farkındalık: Aile içi şiddeti önlemek için en etkili araçlardan biri eğitimdir. Eğitim, insanların haklarını ve değerlerini anlamalarına, şiddeti tanımlamalarına ve karşı koymalarına yardımcı olabilir. Okullarda, işyerlerinde ve toplumda aile içi şiddet hakkında farkındalık yaratmak, insanları bu konuda konuşmaya teşvik etmek ve destek sağlamak önemlidir.
Yasal Destek ve İyileşme Süreci: Maalesef, aile içi şiddetin birçok kurbanı yasal koruma veya destekten yoksun kalır. Yasal sistemlerin, kurbanlara destek sağlaması ve şiddeti önlemek için etkili yaptırımlar uygulaması önemlidir. Ayrıca, şiddet mağdurlarının iyileşme sürecinde desteklenmeleri ve gerektiğinde profesyonel yardım alabilmeleri de hayati öneme sahiptir.
AİLE İÇİ ŞİDDET TOPLUMSAL BİR SORUN
Aile içi şiddetin sadece fiziksel değil, psikolojik boyutunun da ciddiye alınması gerektiğini ifade eden Şeker, “Aile içi şiddet, sadece birkaç bireyin özel bir meselesi değildir; aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Bu sorunu çözmek için, sessizliği bozmalı, farkındalık yaratmalı, normları sorgulamalı, eğitim ve destek sağlamalıyız. Ancak böylece, herkesin güvende olduğu bir toplum inşa edebiliriz. Son bir şey söylemek gerekirse toplum olarak, aile içi şiddetin sadece fiziksel değil, psikolojik boyutunu da ciddiye almalıyız. Bu tür şiddetin farkındalığını artırmak, mağdurlara destek sağlamak ve şiddetin kök nedenlerini anlamak için eğitim ve kaynaklar sağlamalıyız. Ancak bu şekilde, sağlıklı ve güvenli ilişkilerin yaygınlaşmasına katkıda bulunabiliriz” şeklinde konuştu.
-Büşra GÜLTAŞ