Korku filmlerini aratmayan oyuncaklar!

Korku filmlerini aratmayan oyuncaklar!
Uzmanlar ebeveynleri uyarıyor. Çocuklar oyunlarda, filmlerde ya da reklamlarda gördüklerinden korksalar da, merak duygusu onları izlemeye ve korku oyuncakları ile oynamaya teşvik ediyor.

Psikolog Rabia Çiçek Üstündağ, “Günümüzde popülerleşen ‘korku oyunu’ adı altındaki üretimler oyun değil, çocukların korunması gereken araçlardır. Çocukların bilinçsizce oynadıkları ve dahil oldukları bu korku dolu süreç, çocuklar üzerinde fizyolojik ve psikolojik olarak ciddi hasarlar bırakmaktadır” ifadelerini kullandı.

KORKU OYUNLARI ÇOCUKLARDA

KALICI HASARLARA YOL AÇIYOR

Korku oyunlarının çocuklarda ciddi hasarlara yol açacağını belirten Psikolog Rabia Çiçek Üstündağ, “Öncelikle oyunun çocuk gelişimi açısından son derece faydalı ve gerekli olduğunu belirtmek isterim. Günümüzde popülerleşen ‘korku oyunu’ adı altındaki üretimler oyun değil, çocukların korunması gereken araçlardır. Çocukların bilinçsizce oynadıkları ve dahil oldukları bu korku dolu süreç, çocuklar üzerinde fizyolojik ve psikolojik olarak ciddi hasarlar bırakmaktadır. Gece korkuları, şiddete eğilim, akran zorbalığı, arkadaşlar arası iletişim bozukluğu, davranışsal gerileme (alta tuvalet kaçırma vs.) gibi kısa vadede ortaya çıkabilecek sonuçlarının yanı sıra uzun vadede ciddi boyutlara ulaşan psikiyatrik sonuçlar da doğurabilir. İlerleyen süreçlerde tedavisi zorlaşan düzeyde bağımlılık, sosyal hayattan kopuşun ve gerçek hayattaki sorumluluklarına ayak uyduramayışın getirdiği depresyon, çevresinden kendisini soyutlayarak asosyal bir yapıya bürünmeyle birlikte oluşabilecek antisosyal davranış bozuklukları, oyun içerisinde maruz kalınan çirkin yaratıklar, ürkütücü sesler, ışıklarla desteklenen sahneler ile kişide patolojik sanrı ve kabus görme durumları ortaya çıkabilir” ifadelerini kullandı.

KORKU OYUNLARI

ÇOCUKLARI BAĞIMLI YAPYOR

Korku oyunlarının bir yerde çocuklara illegal işler yapmasının önünü açtığını belirten Psikolog Üstündağ, “Korku oyunları işleyişinde bitirmesi günler sürecek görevler planlanıyor. Ve bu görevler bazen kendine, bazen çevresine zarar verebilecek, ya da bir sonraki aşamaya geçmesi için oyun içinde illegal işler yapmasını gerektirecek şekilde ilerleyebiliyor. Bu durum bedensel ve mental rahatsızlıklarla birlikte ahlaki erozyonu da beraberinde getirmektedir. Bu süreçte göze saniyede ulaşan binlerce ışıkla birlikte, ses ve hareket beyni uyuşturarak çocuğun farklı konulara adapte olmasını zorlaştıracak etki yaratır. Bel, boyun, bacak ağrıları, göz yorgunluğu, zihin uyuşukluğu gibi bedensel etkilerin yanı sıra oyun bağımlılığa dönüştüğünde her bağımlılık gibi oyuna ulaşamadığında ya da oyundan engellendiğinde ciddi agresif davranışlar, odaklanma sorunları, henüz daha soyut işlemler dönemini tamamlayamamış çocuklarda gerçek ve gerçekdışı olanları ayırt edememe kaynaklı oyun dışı zamanlarda halisünasyon görme, yalnız kalamama, karanlıktan korkma, kabus görme, yalnız lavaboya gidememe, güvensizlik, dikkat eksikliği, asosyalleşme gibi etkiler ortaya çıkabilmektedir” açıklamalarında bulundu.

ÇOCUKLAR SANAL ZORBALIK

İLE KARŞI KARŞIYA

Akran zorbalığına maruz kalmamak adına korku oyunlarında ilerleyen çocukların olduğunun altını çizen Üstündağ, “Oyunları üreten kişilerin en büyük amaçları oyunlarda sürekliliği sağlamak, çocukları oyuna bağımlı hale getirerek ve kişi üzerinde etki bırakarak çocuktan çocuğa yayılan bir popülarite elde edip sektördeki yerini korumaya çalışmaktır. Uzun soluklu görevler ve sahnelerle planlanan oyunlarda bir sonraki adıma geçiş için yaratılan merak unsurları, korku unsurlarının önüne geçer ve çocukların oyun başında kalma isteğini artırır. Özellikle ilkokul ve ortaokul çağlarında çocukların hayatlarındaki en önemli odağın; akranları içerisinde yer bulma, kabul görme, ortak paydalarda aynı dili konuşma olduğu söylenebilir. Dolayısıyla aynı sınıf içerisindeki öğrenciler arasında bir oyundan bahsediliyorsa çocuk dışlanmamak, söyleyecek sözü olmasını istemek, korksa bile korkak damgasını yememek uğruna korkmadan bölümleri ilerliyor görünmek, oyunun içindeki merak unsurlarına kapılmak ve bir sonraki adıma ilerleme isteğiyle oyundan kendisini koparamıyor olabilir. Aynı zamanda çevrimiçi platformlarda oynanan bazı korku oyunlarında art niyetli yetişkinlerin çevrimiçi sohbet esnasında çocuktan bazı kişisel bilgileri alması, çocukları bir zaman sonra bunlarla tehdit etmesi, anlık görüntülerin kaydedilmesi, sanal zorbalık gibi durumlar da çocuğa oyunda kalmak zorunda hissettirebilir” şeklinde konuştu.

BÜYÜK GÖREV

EBEVEYNLERE DÜŞÜYOR

Çocukların sağlıklı bireyler olmalarında en büyük etkenin ebeveynler olmasına vurgu yapan Üstündağ, “Söz konusu sözde oyunlardan çocukları korumak ve çocukların sağlıklı birer yetişkin olması yolunda en büyük görev ebeveynlere düşmektedir. Mümkün mertebe çocuk güvenliği bulunan uygulamalar yoluyla internet kontrol altında tutulmalı, çocuğun gerçekte ve sanalda iletişim halinde bulunduğu kişilerden haberdar olunmalı, vakit bulunabiliyorsa oyunlar ebeveyn gözetiminde oynanmalı, negatif unsurlar çocuğun anlayacağı dille anlatılmalı, çocuğa alternatif alanlar açılarak ekran başında geçirilen süre azaltılmalıdır. Çocukla kurulan iletişimin diline oldukça dikkat edilmelidir. Çocukta ebeveyne karşı güven zedelemesi, ya da ebeveynden korkacak bir yargılanma hissi oluşturmamak, çocuğun istediği her zaman anne babasıyla iletişim kurabilecek rahatlığa sahip olması önemlidir. Uygunsuz olabilecek her türlü içerik; çocukla zıtlaşma yoluna gitmeden, karşı iki tarafmış ve savaş halinde imiş gibi bir moda girilmeden engellenmeli ve uygun alternatifler üretilmeye çalışılmalıdır” dedi.

AİLELER SÜREKLİ

DENETİMDE OLMALI

Çocukların gelişim sürecinde ailelerin sürekli denetimde olması ve gerektiğinde uygun şekillerde müdahale edilmesini belirten Üstündağ, “Son dönemlerde sosyal medyanın da aracılığıyla birçok kişi; oyunlar ve oyuncaklar konusunda farkındalık yaratmak adına güzel çalışmalar yapıyor. Daha önce üzerinde hiç durulmayan, oluşturabileceği negatif durumların farkına varılmayan birçok oyun ve oyuncak farklı mecralarda, şehirlerde, farklı zamanlarda yaşanan olumsuzlukların örnek olarak paylaşılmasıyla ebeveynlerdeki farkındalık durumunu artırıyor ve bu sayede gerek fiziksel gerekse zihinsel sağlık açısından daha faydalı olabilecek özenli seçimler yapmaya çalışan ebeveynlerin sayısında artış olduğunu söyleyebiliriz. Ancak direk olarak ebeveynlerin oyun ya da oyuncaklardan hangisine karşı daha hassas olduklarını söyleyebilecek herhangi bir istatistiksel veriye vakıf olmamakla birlikte; sanıyorum ekran konusunda oyuncaklara oranla daha büyük bir hassasiyet mevcut denebilir. Kız çocuklarına yönelik üretilenler oyuncaklarda daha idealize beden algılarını ve yetişkinliğe özeni yansıtan bebekler; erkek çocukları için üretilen oyuncaklarda ise şiddete meyli artıran, hızı ve agresifliği körükleyen çeşitler çoğunlukta. Bu gibi unsurlar oyuncak seçimi yapılırken ebeveynlerin göz önünde bulunmalı ve ilerleyen süreçlerde kimlik ve kişilik oluşumuna sağlıklı katkılar sağlayacak seçimler konusunda özenli davranılmalıdır. Özetle; gerek ekran karşısında sanalda, gerekse gerçek hayatta çocukları etkileyen tüm oyun unsurları ebeveyn denetiminde olmalı ve gerektiği yerde gereken müdahale uygun şekilde yapılmalıdır” ifadelerini kullandı. •Gizem Başar