Konya’nın Köklü Mirasları! En Eski Beş Mekân…
Dünya miras listesinde yer alan tarihi alanları ile kültürel varlıklarının dönemi ve niteliği açısından farklılıklar gösteren Konya, tarihini bütün herkesin gözleri önüne sermektedir. MÖ 6500 lerden bu yana yerleşim yeri gören İstanbul, Tarih boyunca Hititler, Frigler, Roma ve Bizans, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletlerinin hâkimiyetinde kalmıştır. Selçuklu Devleti hükümdarı Süleyman Şah tarafından fethedilen Konya, Anadolu Selçuklu Devleti kurulduktan sonra bu devletin hâkimiyetine girmiştir. O zamandan bu yana yüzlerce imparator ve padişah burada hüküm sürmüştür. İşte mirasın kalıntılarından birkaçı…
1-MEVLANA
3 Mayıs 1228 tarihinde Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat’ın ısrarlarıyla Bahaeddin Veled ve Mevlana Selçukluların başkenti Konya’ya yerleştiler. Keykubat tarafından Altınapa Medresesi’nde ağırlanan Mevlana ve ailesine ordunun ileri gelenleri, medreseliler ve saray eşrafı büyük saygı duyuyor, Bahaeddin Veled’i sevenler gün geçtikçe artıyordu. Çok geçmeden Sultan Alaaddin Keykubat, sarayında Bahaeddin Veled’in şerefine büyük bir toplantı düzenleyip, bütün ileri gelenleriyle birlikte onun manevi terbiyesi altına girecekti.
Bahaeddin Veled, 24 Şubat 1231 tarihinde ardında ona yürekten bağlı binlerce müridini ve Maarif adlı eserini bırakarak hayata gözlerini yumdu ve Selçuklu Sarayı’nda “Gül Bahçesi” denilen yere gömüldü. Hükümdar yas tutarak bir hafta tahtına oturmadı ve kırk gün süreyle imarethanelerde onun için yemek dağıtıldı.
İnsan yaratılmışların en şereflisidir düsturuyla; her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlâna sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür.
Müzenin avlusuna "Dervişân Kapısı"ndan girilir. Avlunun kuzey ve batı yönü boyunca derviş hücreleri yer almaktadır. Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi'nden sonra, Üçler Mezarlığı'na açılan Hâmûşân (Susmuşlar) Kapısı ile son bulur. Avlunun doğusunda ise Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbeleri yanında semahane ve mescit bölümleri ile Mevlâna ve aile fertlerinin mezarlarının da içerisinde bulunduğu ana bina yer alır. Avluya Yavuz Sultan Selim'in 1512 yılında yaptırdığı üzeri kapalı şadırvan ile "Şeb-i Arûs" havuzu ve avlunun kuzey yönünde yer alan selsebil adı verilen çeşme, ayrı bir renk katmaktadır.
2- ÇATALHÖYÜK
Mezopotamya dışında yer alan Anadolu’daki en önemli yerleşim yerlerinden olan Çatalhöyük’ün tarihi M.Ö 7400 yılına dayanmaktadır. Çatalhöyük Konya’nın en önemli turizm alanlarından biridir. Tarımın başladığı ilk yer olarak kabul edilen Çatalhöyük’te insanların avcılık ve toplayıcılıktan yerleşik hayata geçtiği ve sosyal hayatt arkeolojik kazılarda, insanların avcılık ve toplayıcılıktan daha çok tarım malzemeleri üretmeye başladığı görülmektedir. Yerleşik hayata geçiş yalnızca geçim kaynaklarında değişikliğe yo açmamış, tarımla birlikte mimaride de büyük değişiklikler yapılmıştır. Çatalhöyük’ün diğer tarih öncesi yerleşkelerden ayıran en önemli özelliği ise köy statüsünden çıkarak modern şehirciliğin temellerini atmasıdır.
3- MERAM BAĞLARI
Dillere destan güzelliği ile Meram Bağları, yeniden hayat buldu. Yeni Meram ve Meram Yaka Caddeleri’nin kesişiminde bulunan 18 bin metrekarelik bir alanda hayat bulan Meram Bağı'nın içerisinde üzüm bağı, meyve bahçesi, taş ev ve yazlık çay bahçesi bulunmaktadır.
Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde ‘Peçevi şehrinin Baruthane Mesiresi, Kırım’ın Sudak Bağı, İstanbul’un yüzyetmişten fazla bahçe ve gülistanları, Tebriz’in Şahı Cihan Bağı, Konya’nın Meram mesiresinin yanında bir çimenzar bile olamazlar’ diyerek övgüyle bahsettiği Meram Bağları, yeniden hayat buldu. Meram Bağı, Yeni Meram ile Yaka Caddeleri kesişiminde bulunan 18 bin metrekarelik bir alanda oluşturuldu. Ormanları, tertemiz havası ve her tonunu içinde barındırdığı yeşil dokusuyla, şöhreti ülke sınırlarını aşmış, şiirlere, şarkılara, konu olmuş Meram Bağı'nın içerisinde bin üzüm asması, yaklaşık 200 adet meyve ağacı, kadim Konya medeniyetini temsil eden taş bina, ziyaretçilerine huzur dolu bir ortam sunan yazlık çay bahçesi bulunmaktadır.
4- ALÂEDDİN TEPESİ
Alâeddin Tepesi, üzerinde Alâeddin Camii ve avlusunda sekiz Anadolu Selçuklu Sultanı'nın mezarı da dahil olmak üzere önemli tarihî yapılar bulunduran tepe. Konya ovasının batı kenarındaki dağların son yamaçlarına yakın bir mevkide yer alan, 450 x 350 metre boyunda, 20 metre yüksekliğinde oval planlı bir höyüktür. Şehrin tarihi boyunca gelişimi bu tepenin etrafında şekillenmiştir. Frig döneminden Cumhuriyet dönemine kadar mimari ve arkeolojik mirası katmanlar halinde bünyesinde barındıran tepe, adını üzerindeki Orta Çağ Konyası'nın ulu camisi olarak inşa edilen Alâeddin Camii’nden ve Konya Köşkü olarak da bilinen Alaeddin Köşkü'nden alır. Günümüzde bir mesire yeridir. Çevresini bir tramvay hattı dolaşır. Konyalıların ‘Ucube Yapı’ olarak adlandırdıkları 2. Kılıçarslan Köşkü’de bu alanda yer almaktadır. Sultan II. Kılıçarslan (Alaaddin) Köşkü, 1155-1192 yılları arasında II. Kılıçarslan tarafından yaptırıldı. Daha sonraki yıllarda Kılıçarslan’ın torunu olan 1. Alaaddin Keykubad tarafından onarılıp genişletilerek ‘Seyran Köşkü’ adını alan yapıdan günümüze tuğla örgülü bir duvar ile bunu taşıyan bir kaide parçası ulaştı.
5- AYA ELENİA KİLİSESİ
Konya'da 5 bin yıllık Rum köyü olarak bilinen Sille Mahallesi'ndeki Aya Elenia Kilisesi, Anadolu'nun ilk kiliselerinden biri olarak biliniyor. "Hagios Mikhael ya da Büyük Kilise olarak da bilinen yapı, Sille’nin Subaşı Mahallesi’nde, Tatköy yol ayrımının güneyinde, eski bir çayın kenarında yer almaktadır. Kilisenin naos giriş kapı sı üzerinde bulunan kitabeye göre yapı, 327 tarihinde İmparator Konstantin’in annesi Helena tarafından inşa ettirilmiş; Sultan II. Mahmut ve Abdülmecit dönemlerinde de tamirat görmüştür. Dört serbest destekli, kapalı Yunan haçı planlı olan kilisenin narteksine güneydeki bir kapı ile girilmektedir. Narteksin kuzey ve batı cephelerindeki kapıların sonradan kapatıldığı izlerden anlaşılmaktadır. Narteksin kuzey ve güney köşesinde, galerilere geçişi sağlayan ikinci kata çıkan merdivenler yerleştirilmiştir. Naosa giriş tek bir kapı ile sağlanmaktadır. Naos, merkezde dikdörtgen kesitli dört serbest payenin oluşturduğu kare mekândan ve dik eksenlerde yer alan dikdörtgen mekânlardan oluşmaktadır. Naosun doğusunda ise içten ve dıştan yarım yuvarlak apsis ile iki yanına yerleştirilen daire planlı yan apsis niteliğinde nişler bulunmaktadır. Bir seki ile naos zemininden yükseltilen bemada, altar olduğu düşünülen sütunlu bir taş ile kuzey duvarına yerleştirilmiş üç niş yer almaktadır. Bema ile naos arasındaki ayrım ahşap bir ikonastasis ile sağlanmaktadır. Buradaki ikonaların bir kısmı çalınmış, bir kısmı ise müzeye taşınmıştır.
•HAZIRLAYAN: GİZEM BAŞAR
Kaynak:Konya'nın Sesi