Dezenformasyon Yasası Titizlikle Uygulanmalı

Dezenformasyon Yasası Titizlikle Uygulanmalı
TBMM Genel Kurulu'nda, basın, sosyal medya ve internet haberciliğine ilişkin düzenlemeleri içeren Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 12 maddesi daha kabul edildi.

Bu durumda internet medyası mensupları basın kartı alacak, kişilik hakları korunacak, künyesiz haber sitesi kalmayacak. Yasanın amacı ise internette hizmet veren platformlara, yayıncılara ve servis sağlayıcılara yükümlülükler getirmek
TBMM Genel Kurulu’nda kabul gören yasa hakkında gazetemize konuşan Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selman Selim Akyüz, “Dezenformasyon yasası Türkiye'de uzun süredir konuşulan ve hemen herkesin mustarip olduğu bir konu. Bu sorun, sosyal medyanın yapısıyla da alakalı. Sosyal medya platformlarının içinde bulunduğu yeni medya alanı iletişim pratiklerini büyük ölçüde değiştirdi” ifadelerini kullandı.
SOSYAL MEDYA KİTLEDEN
KİTLEYE İÇERİK ÜRETİYOR
İnternetin haber üretim ve dağıtım süreçlerinde karmaşa meydana getirdiğini belirten Akyüz, “Dezenformasyon yasası Türkiye'de uzun süredir konuşulan bir konu ve sosyal medya kullanan herkesi ilgilendiriyor. Önceden tek bir merkezden kitleye doğru haber akışı varken şimdi hede kitle yani tüm kullanıcılar haber üretip yayabiliyor. Bu nedenle bir kontrolsüzlük ortaya çıktı. Geleneksel medya dediğimiz televizyonda, gazetede ve radyoda kimin hangi medya kuruluşunda görevli olduğu ve bunların kanunlar önündeki sorumlulukları belirliydi. Sosyal medya ve internette anonim isimlerle herkes içerik üretebiliyor ve habercilik etik ve ilkelerine uymadan haber paylaşabiliyor” dedi.
HERKESİN KİMLİĞİ BELLİ OLACAK
İnternet gazeteciliğinin başlı başına bir alan olduğunu ve düzenlenme getirilmesi gerektiğini vurgulayan Akyüz, “İnternet başlıca haber mecrası haline geldi ve bu alanın düzenlenmesi gerekiyordu. Normalde gazetelerde çalışanlar basın kanununa tabi bir şekilde sigortaları yapılması halinde gazeteci olarak kabul ediliyorlardı. Devlet kurumları tarafından belli sürelerde çalışmaları ve şartlara uymaları halinde basın kartı alabiliyorlar ve özlük haklarını kullanabiliyorlardı. Şu anda internet medyasında habercilik yapan kurumlarda çalışanlarda, bu yasanın kapsamına dahil edilmiş oluyor. Burada iki amaç var: Birincisi internette haber alanının kontrolü ve düzenlenmesi. İkincisi ise kayıt altına alınmasıdır. Kimin ne yaptığı, bu siteleri kimin yönettiği ve işlettiği, kimin bu sitelerde çalıştığı belli olsun ki bir muhatap olsun kanun karşısında. Ayrıca basın ilan kurumu tarafından gazetelere verilen ilanlar var. Bu kurumlara da ilanlar verilecek. Aynı zamanda haberlerin de kayıt altına alınması gerekecek. Haber sitelerinin yaptığı ve suç unsuru olabilecek haberlerin silinmesinin önüne geçilecek. Bunlar olumlu gelişmeler, çünkü internet medyası vazgeçilmez artık” şeklinde konuştu.
MAHKEMELER NE GİBİ
YOLLAR DENEYECEK?
Yalan haber yapan kişilerin kimliklerine ulaşma konusunda mahkemelerin bu kanuna rağmen zorlanacağını belirten Doç. Dr. Akyüz, “Yasaya baktığımızda yalan haber yayma suç olarak tanımlanıyor. Aslında basın kanunumuzda bunu düzenleyen maddeler vardı. Bir gazetede, televizyonda yalan bir haber yaptığınızda o haberin muhatapları dava açabiliyordu. Hakaret, iftira gibi suçların karşılığı vardı. Fakat yalan haber yayma başlı başına bir suç olarak tanımlanıyor bu yasada. Bu konu hakkında bazı eleştiriler var. İletişim Başkanlığı'nın yaptığı açıklamada “yalan haber yayma suçu”nun oluşması için gereken 5 şart olduğunu söyleniyor. Bu şartlara göre, yayılan haber gerçek olmamalı, ülkenin güvenliği ve kamu sağlığıyla ilgili yalan haber olmalı, halk arasında panik korku ve endişe oluşturma kastı taşımalı. kamu barışını bozmaya elverişli olmalı ve aleni yani ilgisi olmayan kişilere ulaşabilir olmalı. Burada haberi yayma suçu deniliyor. Mesela bu tür haberleri kimin ürettiği de çok önemli. Bir gazetede bir haber yapıyorsanız, bu haberi kimin yaptığı bellidir. Peki sosyal medyada bunu yaptığınızda bunun sorumlusunu nasıl bulacaksınız? İşte sosyal medya platformlarından bunların kimlikleri istenilecek ancak platformlar çoğu zaman bazen ifade özgürlüğü diyerek bazen de çıkarlarına uygun olmadığı için suç oluşturan paylaşımları yapanların kimliğini vermiyor. Bir diğer sorun yalan haberin yalan olduğunun tespiti noktasında karşımıza çıkabilir. Bazen Doğru bilgi paylaşması gereken kurumlar bile yanlış bilgi verebiliyor. Kasıtlı ya da kasıtsız ama bu olabiliyor. Mahkemeler bunu tespit etmek için nasıl yollar deneyecek? Biz doğrulama platformları olarak şüpheli gördüğümüz hatta yanlış olduğu kanaati de oluşan haberlerle ilgili bile kanıt bulamadığımız için “bu bilgi yalandır” diyemiyoruz. O yüzden burada bir muğlaklık söz konusu. Diğer taraftan sosyal medya kullanıcıları güvendikleri kişilerin yazdıklarını paylaşıp yayabiliyor. Bu durumda kim sorumlu olacak? Bu da bir başka sorun gibi görünüyor.
DEZENFORMASYON YASASI
TİTİZLİKLE UYGULANMALI
Bu noktaları ortaya koymanın dezenformasyon yasasına ihtiyaç olmadığı anlamına gelmediğini vurgulayan Akyüz, “Bazen yalan haberler insan hayatına mal oluyor. Bunu Covıd-19 sürecinde gördük. Yalan haberler insanların kanaatlerini etkileyip onların alması gereken önlemleri almamasına veya yanlış tedaviler uygulamasına neden olup insanların ölümüne neden oldu. Bu konuda elbette bir önlem alınması gerekiyor. Yalan haberler gerçekten demokrasiler için de ciddi bir sorun. İnsanlar sağlıklı bilgiyle kanaat oluşturamadığı için yanlış seçimler yapabiliyor. Tekrar söylüyorum evet dezenformasyonla mücadele edilmeli. Çünkü bu çok kapsamlı ve insanların hem kanaatlerinin yanlış oluşmasına, hayati tehlike yaşamasına neden olan, toplumsal barışı bozabilecek bir sorun. Bu sorunları çözerken sadece cezai tedbirlerin ötesinde medya okur yazarlığına yönelik faaliyetlerde bulunulması çok önemli. Bu yasanın caydırıcı etkileri olacağını ancak uygulanması konusunda çok hassas ve titiz çalışılması gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı. •Gizem Başar