Yaşadığımız yüzyıl aileyi tehdit ediyor!
Modernizm adı altında aile kurumunu sarsacak eylemler gün geçtikçe artıyor. Aile kurumunun varoluşuna karşı bir dayatma şeklinde sürdürülen bu tutum, özellikle LGBTİ üzerinden son dönemde sıkça dile getirilerek gençler arasında normalleştirilmeye çalışılıyor. Konu hakkında konuşan Doç. Dr. Orhan Gürsu, “Bu durumu pozitif gibi yani özgürleşme, bireyselleşme, medenileşme, çağdaşlaşma adı altında insanlara sunuyorlar” dedi.
HERKESİN EVİNDE ÜÇLÜ ZEHİR VAR!
Mahallenin sokağın olmadığı bir hayat inşa edildiğini belirten Gürsu, “Her yerin binalaştırılması temel bir problem. Ama bununla mücadele edilmesi gerekirken, daha çok site ve çok katlı bina derdine düşüyoruz. Mahallenin bittiği yerde çocuğu dış dünyaya bırakamadığımız içinde onları bu sefer evlerdeki tehditlere maruz bırakıyoruz. Nedir bunlar? Bilgisayar, tablet, cep telefonu… Bunların üçlü zehir olduğu söyleniyor. Çocukları bu üçlü zehire maruz bıraktıkça bu sefer ruh hallerinde bozulmalar yaşanıyor. Depresiflik, uyku problemleri, riskli cinsel yönelimler, yalan, mutsuzluk gibi eğilimler baş gösteriyor. Ve bu liste uzayıp gidiyor. Sanal dünyada tek tuşla sorun çözen çocuklar gerçek dünyada ayakkabı bağcıklarını bağlamaktan aciz. Reel dünyada ne yapacağını bilmeyen bir nesil yetişiyor” ifadelerini kullandı.
TÜRKİYE’DE ORTALAMA EKRAN SÜRESİ 7 BUÇUK SAAT
İnternet bağımlılığını araştıran bir çalışmada, internet kullanımının artmasıyla aile içi ilişkilerin bozulduğu gerçeğine ulaşıldığını söyleyen Doç. Dr. Gürsu, “Günümüzdeki teknolojiler bizi bir şekilde yönlendiriyor. Psikolojimizdeki bazı açıkları kullanıyorlar. Bunu yapmak için de bizi ne kadar sosyal mecralarda tutarlarsa kar sayıyorlar. Araştırmalara göre telefonlara her 24 saatte 2 bin 617 defa dokunuyoruz. Türkiye’de ortalama ekran süresi 7 buçuk saat olarak hesaplanmış. Tüm bu verilerden anlıyoruz ki sosyal medya kullanılmayı bekleyen bir araç değil tam tersi sizi kullanmak için elinden gelen her şeyi yapan bir mecra” dedi.
ÇOCUKLARIMIZIN ÖNÜNDE BÜYÜK TEHLİKE VAR
“Dijital dünya geleneksel değerlere saldırırken bir süre sonra kendi değerlerini inşa ediyor” diyen Doç. Dr. Gürsu, “Biliyorsunuz, Netflix ve sosyal mecra dizilerinin tamamında mağdur bir eşcinsel role yer verilir. Gençler bunu izledikten bir süre sonra empati kurmaya ve acımaya başlarlar. Ardından bunun bir özgürlük olduğunu düşünürler. Bunun üzerinden harekete geçmek isteyen bir çocuk otorite yani baba tarafından engellenirse ne olur? Öfke ve inkar devreye giriyor. Ardından Allah muhafaza, deistlik ateistlik, nihilistlik gibi alanlara yöneliyor. Burada amaç sadece görünürde babayı görünmeyen de tanrıyı inkar edip, özgürleşme adı altında istediği gibi bir hayat sürmek. Tüm bunlar bizim çocuklarımıza maalesef yavaş yavaş veriliyor. Geçmişte düşmanımız belliydi. Ona göre tavır alıyorduk. Şimdi düşman belli değil. Ailemize görünmez bir yerden saldırıyorlar” diye konuştu. •Büşra Gültaş