Türkiye-Ermenistan 'normalleşmesi': Farklı koşullar, yeni bir yaklaşım
Prof. Dr. Armağan Gözkaman, 3 Mayıs'ta Viyana'da gerçekleştirilen Türkiye-Ermenistan görüşmelerinin ardından ilişkilerdeki normalleşme adımlarını AA Analiz için kaleme aldı.
***
Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi için özel temsilciler aracılığıyla sürdürülen görüşmelerin üçüncü turu 3 Mayıs 2022'de Viyana'da gerçekleşti. Türkiye’nin Büyükelçi Serdar Kılıç, Ermenistan’ın da Ruben Rubinyan tarafından temsil edildiği görüşme sonrasında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada; tarafların "tam normalleşme" hedefini teyit ettikleri ve "bu yönde somut ilerleme için atılabilecek olası adımlar" üzerinde durdukları belirtildi. Tarafların teyidini alan bir diğer husus da müzakere sürecinin "önkoşulsuz" sürdürülmesiyle ilgiliydi.
Normalleşmenin Kafkasya için önemi
14 Ocak'ta Moskova'da iki ülke, ilişkilerini normalleştirmeyi amaçlayan bir tur müzakerelere başladı. Bu değişim, 2020 sonbaharında Ermenistan ve Azerbaycan arasında Karabağ'da yaşanan -ve Türkiye’nin de Azerbaycan’a net ve nitelikli askeri destek verdiği- savaşın ardından gerçekleşti. Bölgedeki Ermenistan hakimiyeti devam ettiği sürece Ankara ile Erivan arasında diplomatik kanalların açılması mümkün olmayacaktı. Azerbaycan’ın askeri başarısı, en az iki nedenden ötürü ocak ayından beri sürdürülen görüşme sürecine olanak sağladı.
Bunlardan biri, Azerbaycan’ın Karabağ’ı "düşmandan geri alması" sonucunda Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına yönelik itirazını geri çekmesiyle ilgili. Türkiye hem yakın bir müttefiki ve hem de önemli bir ticari ortağı olan Azerbaycan ile ilişkilerini bozmama amacıyla bu itirazı ciddi bir dış politika parametresi olarak kabul etti. Diğer neden ise Nikol Paşinyan hükümetinin Rusya ile ilişkileri hem iç hem de dış politika açısından özel bir platforma yerleştirmiş olmasıyla ilgili. Karabağ çatışmasının sonlandırılmasında merkezi bir konuma sahip olan Moskova açısından Kafkasya’da güvenlik ve istikrarın sürekliliği hayati bir öneme sahip. Kremlin’e göre hem istikrar hem de ekonomik kalkınmanın sağlanması için Ermenistan’ın Azerbaycan ve Türkiye ile bir siyasal yakınlaşma sürecine dahil olması gerekiyor.
"Azerbaycan faktörü"
Normalleşme süreciyle ilgili olarak Türkiye lehine gelişen ve mutlaka vurgulanması gereken bir diğer nokta yine Azerbaycan ile ilgili. Hem Bakü hem de Erivan’da kısa süre önce iki devlet arasında barışın sağlanması için ön görüşmelerin hazırlanmasına karar verildi. Talimatın doğrudan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Başbakan Nikol Paşinyan’dan geldiği bu girişim, Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel’in arabuluculuğuyla desteklendi. Söz konusu uzlaşı, Karabağ’da aralıklarla yaşanan gerilimlerin ortadan kaldırılması için önemli bir fırsat olabilir. Nitekim hem Paşinyan hem de Aliyev’in sınır sorunlarının çözümü amacıyla bir komisyon kurulmasını ve bu komisyonda iki tarafın da yetkililerinin yer almasını kabul ettikleri belirtiliyor. "Hızlı bir şekilde çözüme ulaşma" amacının hem Azerbaycan hem de Ermenistan’da var olduğu düşünüldüğünde, söz konusu girişimin başarı şansı olduğu ileri sürülebilir. Böyle bir olumlu gelişme sonrasında da doğal olarak Türkiye’nin Ermenistan ile sürdürdüğü diyaloğun "Azerbaycan faktörü" nedeniyle kesintiye uğramayacağına dair belirli bir iyimserlik söz konusu olabilir.
Ankara ve Erivan görüşmelere yüksek önem atfediyor
Bu bağlamda, Ankara ile Erivan arasındaki yakınlaşma süreci şimdiye kadar iki devlet arasında hiç yaşanmamış bir pragmatizm çerçevesinde sürdürülüyor. Paşinyan, müzakere sürecini başlatmak için herhangi bir "ön koşul" ileri sürmedi. Bu noktada özellikle dikkat edilmesi gereken husus, Ermenistan’ın Karabağ’da yaşadığı askeri hezimete rağmen ülkede 2021 yılının Haziran ayında gerçekleşen seçimlerin sonucunda iktidar değişikliği yaşanmamış olması.
Paşinyan’ın liderlik ettiği Sivil Sözleşme Partisi mecliste çoğunluğa sahip ve bu durum kendisine Türkiye ile müzakereleri yürütmek için güçlü bir meşruiyet sağlıyor. Ermenistan Başbakanı, müzakerelerde belirli bir ilerleme sağlanması için 1915 olaylarıyla ilgili olarak Türk tarafından sözde "soykırımı kabul etme" yönünde bir talepte bulunmadı. Bu da Türkiye’nin görüşme sürecine dahil olmayı kabul etmesini sağladı.
Görüşmeler için atanan müzakereciler dikkate alındığında, iki başkentte de sürece ne kadar önem verildiği anlaşılıyor. Türk tarafı, tecrübeli bir diplomat olan Serdar Kılıç tarafından temsil ediliyor. Dışişleri Bakanlığında -aralarında ABD, Japonya ve Lübnan büyükelçiliklerinin de yer aldığı- önemli mevkilerde ve iki yıldan uzun bir süre boyunca Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği görevinde bulunmuş olan Kılıç, ABD’deki görev süresi boyunca Ermeni soykırımının tanınmasına karşı mücadele etti. Büyükelçi, 2014 yılında Amerikan Yahudi Komitesinin 1915 olaylarının soykırım olarak tanınması çağrısına istinaden Komite Başkanı David Harris’e yazdığı mektupta söz konusu girişimi "haksız, hakaretamiz ve açık bir şekilde gerçeklikten kopuk" olarak nitelendirmişti. Ermenistan’ın özel temsilcisi Ruben Rubinyan ise Ulusal Meclisin Başkan Yardımcısı ve özgeçmişinde Dış İlişkiler Daimi Komitesi başkanlığı da yer alan bir siyasetçi. Ermenistan siyasal çevrelerinde, Nikol Paşinyan'ın çok güvendiği bir isim olarak biliniyor.
Müzakerelerin geleceği ve Ermenistan iç dinamikleri
Ankara ve Erivan’ın paylaştığı normalleşme hedefinin, en azından mevcut zaman diliminde, büyük beklentilere olanak sağlayan sınırlar çizmediğini ileri sürmek hatalı bir yaklaşım olmaz. Geçmişin ağır yükü, uzun ve zorlu bir sürece hazırlıklı olunmasını gerektiriyor. Bu noktada -özellikle diplomatik görüşmelerde nitelikli bir gelişme sağlanması için ihtiyaç duyulan süre göz önünde bulundurularak- Erivan’da hükümet değişirse normalleşmenin geleceğinin tehlikeye gireceğinin de hatırlatılmasında fayda var. Bugün Ermenistan’daki çeşitli toplumsal tepkilerde, Karabağ’ın Azerbaycan lehine "kaybedilmesi" nedeniyle suçlanan bir Türkiye Cumhuriyeti dikkati çekiyor ve bu durum sadece Ankara’nın Bakü’ye askeri destek sağlamasıyla ilgili değil. Aynı zamanda, siyasi olarak Türkiye’ye "taviz verme eğiliminde olan" ve muhalefetin istifaya çağırdığı bir hükümet söz konusu.
Bu açıdan bakıldığında, mevcut müzakere sürecinin geleceğiyle ilgili olarak Erivan’daki siyasi gelişmelerin temel belirleyici faktörü oluşturacağı ileri sürülebilir. Süreç, Ermenistan yönetiminin geleneksel tabularını bir kenara bırakarak "ön koşulsuz" görüşme sürecini kabul etmesi sayesinde başlamıştı. Ancak ilerleyen süreçte ilişkilerin tamamen normalleşmesi için 1915 olaylarının nasıl isimlendirileceği önemli bir eşik olacak. Şu anda önemli olan, bu eşiğe varılmadan önce ne kadar yol kat edilebileceği. Yakın geçmişte "Diplomatik İlişkilerin Tesisi" ve "İkili İlişkilerin Geliştirilmesi" başlıklarını taşıyan protokoller imzalanmış ama yürürlüğe sokulması mümkün olmamıştı. Bu nedenle, Paşinyan hükümetinin iktidarda kaldığı süre boyunca elde edilecek tüm kazanımlar, Türkiye Cumhuriyeti açısından son derece önemli olacak.
***
[Prof. Dr. Armağan Gözkaman, Beykent Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.