Tehlike çanları çalıyor! Kirli oyunlara gelmeyin!

Son zamanlarda sosyal medya mecralarında bazı LGBT bireylerinin ahlaksız ve kötü örnek teşkil edici paylaşımları yapması aileleri tedirgin ediyor! Özellikle bu paylaşımları yapan kişiler adeta ürüyor ve taklitçileri de çoğalıyor. Ayrıca bir annenin sosyal medya üzerinden paylaştığı videoda bebeğinin cinsiyetini değiştireceğini söylemesi uzmanları harekete geçirdi. Eğitimci ve Emekli Müftü Mehmet Emin Parlaktürk ise, konuyla ilgili gazetemizin sorularını yanıtlayarak bu paylaşımların 50 yıllık tehlikeli bir planın parçası olduğuna dikkat çekti. İşte detaylar...
l Son yıllarda sosyal medyada bazı LGBT bireyleri neredeyse çıplak, ahlaksız ve tuhaf hareketler yaptığı görüntülerle paylaşım yapıyor. Bu noktada toplumun ahlakına ve kültürüne zarar veren bu bireyleri taklit edenler de maalesef çoğaldı. Bu konuda hakkında neler söylemek istersiniz? Bir insan neden sosyal medyadan kendini teşhir etmek ister?
-İnsan, diğer canlılardan farklı yaratılmış özgün bir varlıktır. Akıl ve özgür iradesiyle hareket eder, düşünür, yapar, gelişir, ilerleme kaydeder. Medeniyetler böyle teşekkül eder. Taklitçilik ise, ilerlemenin önündeki en büyük engeldir. Taklitçi olan kişi ve toplumlar, gelişim gösteremezler; hep yerinde sayar, başkalarının uydusu olurlar. Bunu bilen şer odakları, bugün LGBT gibi yapılanmalarla toplumun ahlaki değerlerini yıpratmaya hatta yok etmeye çalışıyorlar. Haz ve hız çağı denilen günümüzde özellikle gençlerin şehevi ve nefsani arzularını okşayan görüntüler, geleceğimizi tehdit eder hale gelmiştir. Çok kıymetli sermayemiz olan gençler, ne yazık ki yüce değerler ve idealler yerine; ahlaksız, süfli ve bayağı duyguların tutsağı haline getirilmektedir. Buna göre sanki dünyada yaşamanın amacı; sadece eğlenmek, zevk almak, haz duymak, nefsani ve şehevi arzularını yerine getirmekten ibaretmiş gibi bir anlayış pompalanmaktadır. Akıl ve iradenin önüne geçen, sağduyuyu ve erdemi öteleyen bu taklitçi anlayış, gençler arasında sâri/bulaşıcı bir hastalık gibi yayılmaktadır. Bir insanın sosyal medyada kendini teşhir etmesinin birinci sebebi; şöhret budalalığından öte bu süfli duygularını, akıl ve iradesinin önüne geçirmesidir. Bunun önlenmesi için yapılacak tek şey; bunları yasaklamak yerine, gençlerin aklını doğru bilgilerle donatmak, iradesini de manevi duygularla zenginleştirmektir. Yasaklamak merakı kamçılar. Boş zihin kötülüğün yerleştiği, boş kalp de ahlaksızlığın beslendiği mekanlardır.
l Geçenlerde sosyal medyada kendi bebeğinin cinsiyetini değiştireceğini söyleyen bir anne gündem oldu. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
-Toplumumuzu bozmak ve aile yapımızı yıkmak isteyen şer odaklarının bir amacı da; “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE)” adı altında kadın ve erkeğin yaratılıştan gelen geleneksel rollerini değiştirmektir. Cinsiyette eşitlik olmaz. Cinsler birbirinin aynı değil, birbirinin eşidir. Tıpkı sağ ve sol ayakkabının aynı olmayıp birbirini tamamlayan eşi olması gibi. Cinsiyet değiştirmek, bu eşleşmeyi bozmaktır. Bu da fıtrata ve yaratılışa aykırıdır. Bu, aslında insanın kendi doğasıyla çatışması, savaşması demektir. Ancak, hünsa dediğimiz erkeklik ve dişilik organları farklı olmayan iki cinsiyetli kişilerin ameliyatla tek cinsiyete dönüştürülmesi mümkün olabilir. Ama buradaki olay bu değil. Erkek cinsiyetli doğmuş sağlıklı birinin kadın cinsiyetine dönüştürülmesi veya tersinin yapılmasıdır. Bu, etik olmadığı gibi, dinen de hukuken de meşru değildir. Aynı şekilde, LGBT’nin açılımındaki baş harflerden; “Lezbiyen” kadın olup kendi cinsine cinsel ve romantik ilgi duyan, “G (Gey)” erkek olup kendi cinsine cinsel ve romantik ilgi duyan, “B (Biseksüel)” hem aynı hem karşı cinse cinsel ve romantik ilgi duyan ve yukarıdaki örnekte olduğu gibi “T (Transeksüel)” operasyon geçirerek bedenlerini karşı cinsiyetin bedenine dönüştüren anlayış ve eylemlerin asıl amacı, biyolojik bir olguyu kabul etmek ve bunu tedavi etmek değil, fıtratı bozmaya ve aile kurumunu yok etmeye yönelik çalışmalardır.
l Neden bu tür paylaşımlar son yıllarda arttı?
-Bu tür paylaşımların artması, öncelikle huzurlu aile düzenini bozmak, çekirdek aileyi dağıtmak, dünyada ailesiz bir toplum meydana getirmektir. Ayrıca, nüfus planlaması adı altında insanların çoğalmasını önlemek, artan nüfusu azaltarak daha kontrollü yönetmeyi sağlamak, bir başka amaçtır. Nitekim son yıllarda, aşılarla ve hastalıklarla dünya nüfusunu azaltmaya dönük çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Biyolojik savaş kavramı, bu çalışmaların bir sonucudur. Bu çalışmaları, kendi ırkından başkasına hayat hakkı tanımayan Siyonist Yahudilerin hegemonist bir anlayışla yürüttüğü ortaya çıkmıştır. Çoğu Yahudi kökenli olan dünyanın iktisaden en zengin ve siyaseten en güçlü insanları, öteden beri dünya nüfusunu azaltmayı planladıkları gibi, bir yandan da LGBT’yi desteklemektedirler. Bu tesadüf olabilir mi? İşte bu, kendilerinden başkalarını insan olarak görmeyen Siyonist Yahudilerin büyük bir yıkım projesidir.
(Eğitimci ve Emekli Müftü Mehmet Emin Parlaktürk)
l Bu tür fenomenler kötü ve ahlaksız paylaşımlar yapmasına rağmen neden herkes onları takip ediyor ve beğeniyor? Bu insanları biz mi ünlü ediyoruz?
-İşte bizim en zayıf yanımız budur. Bizler, popüler kültüre yenik düşüyor, bu fenomenleri anlamsızca takip ve taklit ediyoruz. Sanırım bunun en büyük nedeni, ilim ve sanatla meşguliyetten uzaklaşmak, irademizi güçlü kılacak inancımızda zafiyet ve aklımızla doğruyu bulacağımız ilahi istikametten uzaklaşmaktır. Esasen kötülerin güçlülüğü, iyilerin beslemesiyledir. Şayet biz, onları izlemez, paylaşmaz ve beslemezsek, onlar varlıklarını sürdüremezler. Dolayısıyla onların yaşamalarını sağlayan ve ünlü eden de bizleriz.
l LGBT bireylerinin sosyal medyadan bu paylaşımları yaparak topluma zarar vermesi kasıtlı yapılan birilerinin oyunu mu?
-Kesinlikle kasıtlıdır. Bu iş, bilinçli olarak planlanmış büyük bir projedir. Şer odakları dediğimiz bu kesim, aslında küresel bir güç olarak dünyayı egemenliği altına almaya çalışan, bunda da başarılı olan Siyonist Yahudi çetelerin, yarım yüzyıla varan planlarının bir ürünüdür. Yakın geçmişin arşivlerini tararsanız göreceksiniz ki, 50 yıl öncesinden beridir bu planlar yapılmış, bugün de uygulamaya konmuştur. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) projesi; ABD, AB, Ford, Rockefeller, Soros gibi Vakıflar, Almanya, Fransa, İsviçre, Norveç ve Danimarka Büyükelçiliği gibi kurumlar tarafından desteklenmektedir. Bu projenin Türkiye'deki en güçlü destekçisi de TÜSİAD’dır. Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği olan ismindeki “adamları” kelimesi erkek çağrıştırdığı için “ayrımcı” olduğu gerekçesiyle 1918 yılında “insanları” olarak değiştiren TÜSİAD, TCE'yi yaygınlaştırmak için bünyesinde bir de çalışma grubu oluşturmuştur. Kadına değer verdiklerini savunan bu sermaye gruplarının bir amacı da, TCE’yi destekleme bahanesiyle kadın istihdamını artırıp “ucuz iş gücü” oluşturmak, böylece hem kadını aile yuvasından koparmak hem de ekonomik istismarla onların sırtından sermayelerini artırmaktır.
l Bu konunun çözüme kavuşması için kim ne yapmalı? Önüne nasıl geçilmeli?
-Takdir edersiniz ki, bu bir kişinin yapacağı iş değildir. Devlet-Millet işbirliğiyle çözülecek bir milli meseledir bu. Cumhurbaşkanlığı, Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı başta olmak üzere, ilgili diğer bakanlıklar, YÖK, RTÜK, Diyanet İşleri ve İletişim Başkanlığı, Belediyeler, Üniversiteler, Sivil Toplum Kuruluşları gibi tüm kurum ve kuruluşlar taşın altına ellerini koymalı, sağlıklı bir koordinasyon içinde etkili bir icraatla bu problemi birlikte çözmelidirler.
l Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
-Bin yıllık tarihe sahip olan ve büyük medeniyetler kurarak dünyaya örnek olmuş necip milletimize, bugün içinde bulunduğu bu taklitçi durum hiç yakışmıyor. Son dönemlerde, Sosyalist, Kapitalist, Siyonist ve benzeri tüm beşeri sistemlerin dünyaya huzur ve barış yerine; gözyaşı, kaos ve bunalım getirdiği inkar edilemez bir gerçektir ve bu herkesçe de görülmektedir. Artık insanlık yol ayırımına gelmiş, kurtuluş için yeni sistem arayışlarına girmiştir. Uzun yıllar üzerine ölü toprağı serilen büyük medeniyetimizi şimdi yeniden ihya etme ve kendi öz değerlerimize dönüp insanlığa tekrar örnek olma zamanı gelmiştir. Gazze örneğinde bunu gören dünya, esasen bizi buna çağırıyor. Öz değerlerimiz, İslami kimliğimizdir. Artık bunu idrak etmemiz lazım. Bu da ancak, doğru bir İslam anlayışıyla, rehberimiz Kur’an ve önderimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın örnek ahlakını yaşamakla mümkün olacaktır. Bu konuda başlatacağımız manevi seferberlik, en az ekonomik sorunlar ve terörle mücadele kadar önemlidir. Röportaj: TUBA KAYA