Büyük Kriz Sessizce İlerliyor! Üç maymunu oynuyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, aile kurmanın, çocuk sahibi olmanın daha önce hiç olmadığı kadar örselendiği bir dönemden geçildiğini açıkladı. Nüfusun azalması konusuna da değinen Erdoğan, bu durumun Türkiye için savaştan çok daha önemli bir tehdit barındırdığının altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fıtraten kadın ve erkekten oluşan insanı ayrıştırarak, birbirine rakip ve hatta düşman yapma, birbiriyle çatıştırma zihniyeti, bizim medeniyetimize ait değildir. Kadını ve erkeği karşı karşıya getiren anlayış, asırlarca yönünü şaşırmış bir vaziyette, insanlığa en karanlık deneyimleri yaşatan Batı'ya aittir. Bu müflis ve müfsit zihniyet, daha bir-iki asır öncesine, hatta 1960'lı, 1970'li yıllara kadar devam eden utanç tablolarını örtmek için, kendine sahte bir tarih inşa etmeyi başardı. Evet, ülke olarak biz de işte bu sahte ama parıltılı, içinde yine istismarı barındıran ama hak, özgürlük, eşitlik ambalajıyla reklamı yapılan bu çarpık demokrasi anlayışının albenisine, uzunca bir süre, ne yazık ki kapıldık. En iyimser projeksiyonlar bile Türkiye nüfusunun 10 yıl sonra artıştan azalışa döneceğine işaret ediyor" diye konuştu. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, günümüzde kişilerin neden evlenmediğini veya çocuk sahibi olmak istemediğini açıkladı.
ESKİ KÜLTÜR KALMADI
Konuyla ilgili konuşan Aile Danışmanı Rumeysa Muren, aile yapısının tamamen eski dinamiğini kaybettiğine dikkat çekerek geçmişte alışılan bir aile ortamının, ebeveynlerin anne baba olarak yaptığı şeylerin günümüzde neredeyse bittiğini ifade etti. Muren, “Eskiden ebeveynlerin anne baba bilinci daha fazla genişti. Ama şu an çocukları oyalama adı altında belli aktiviteler, bakıcılar veya başka uygulamalara yönelmeler oluyor. Ebeveyn olarak bireylerin bir sorumluluğu varken günümüzde eski kültür kalmadı. İnsanların hayata karşı beklentilerinin değişmesi ve evliliklerin ömür boyu sürme bilinci sağlanmadığı için evlilik ile aile kurumu sadece resmiyette gözüküyor. Şu anda toplum sevgili ve aile olarak yaşamak arasında bir fark görmüyor. Bunların dışında günümüzde evlenen çiftler bir aile kursa da çocuk sahibi olmaktan kaçınıyor. Çünkü insanların sorumluluk alma yaşları yükseldiği için evliliklerde de sorumluluk almak ağır geliyor. Ayrıca yaşam şartları insanları zorluyor. Toplumun gelecekten beklentileri de daha fazla. Önceki nesle baktığımız zaman insanlar çocuk sahibi olabilmek için evim, arabam, kariyerim olsun diye şartlar istemiyorlardı. Belli bir yaşa geldiklerinde evleniyor, sonrasında çocuklarını dünyaya getiriyorlardı. Ama şu an insanlar kendilerini şartlandırıyorlar. Ayrıca bir birey evlenmeden önce ev geçindirme derdini bilmiyor. Sorumluluk evlendikten sonra yükleniyor. Bundan dolayı evlilikte sorumluluklar ağır geliyor. Hatta ekonomik olarak toplumsal yaşam şartları da evlilik ile çocuk sahibi olmayı zorlaştırdı. Dolayısıyla nüfusta azalma meydana geliyor” şeklinde konuştu.
İLK ÖNCE BİLİNÇ VE ANLAŞMA GEREKİYOR
“Ben de çocuk isterim ama bunu karşılayabilecek maddi durumum yok” gibi cümlelerin artık sıkça duyulduğunu belirten Muren, insanların ekonomik anlamda gelecek kaygılarının olduğunu söyledi. Aile Danışmanı Muren, “Bu da çocuk sahibi olmalarını engelliyor. O yüzden evlenmeden önce bireylere eğitimler verilmeli. Aile kurduklarında onları neler beklediğinin bilgisinin sunulması gerekiyor. İnsanları evliliğe hazırlamak şart. Evliliğin bireylerden neler beklediğini, çocuk sahibi olmanın şartlarının neler olduğu öğretilmeli. Aslında çocuk sahibi olabilmek için manevi birliğin sağlanması lazım. Bir ailenin maddi gücü iyi olsa bile evlendiklerinde hemen çocuk sahibi olamazlar. Çünkü iki bireyin birbirine uyum ve alışma süreci vardır. Evliliklerde kritik dönemlerde çiftçilerin yaşadığı şeyler önemli. Daha sağlıklı aile kurumu kurulması ve iyi bir nesil yetişmesi için evlenmeden önce çiftlere eğitim verilmeli, bilinçlendirme yapılmalı. Hatta bir ara gündemde olan “evlilik ehliyeti” gerekiyor. Bir insanın bilinçli olmadan evlenmesi doğru bir şey değil. Her insan bir dünyadır. Evlilik ise, iki farklı dünyanın tek bir dünyaya dönmesidir” diye anlattı.
ÇOCUKLAR OLUMSUZ ETKİLENİYOR
Aile Danışmanı Miyasenur Atcı Duysak ise, ailenin bütün bireyler için vazgeçilmez bir varlık göstergesi olduğunu belirterek toplumun en temel yapı taşını oluşturan aile yapısının, toplumlarda kültürel kimliğin, insani birtakım özelliklerin ve değerlerin, tarihsel sürekliliğin koruyucusu ve aktarıcısı olan bir kurum olduğunu aktardı. Duysak, “Aile kurumu eskiye nazaran işlevselliğini başka kurumlara devretmiş olsa da, başka şekilde yerine getirilmesi çok mümkün olmayan temel işlevleri sebebiyle halen varlığını ve önemini koruyor. Yani aslında yapısı itibariyle vazgeçilmez bir konuma sahip. Ancak böyle bir konuma sahip olsa bile, ailenin yapı ve bütünlüğündeki çözülmeler telafisi çok mümkün olmayan sorunlara yol açıyor. Aile içinde yaşanan bazı sorunları şu şekilde sıralandırabiliriz: Aile yaşam döngüsünün belirli dönemlerinde sen ve ben çatışması yaşayan çiftler, çocuklarının doğumu ile anne ve baba rol paylaşımında uyum sağlayamıyor, aile içi ilişkilerde uyum ve işbirliği sorunları iletişim çatışmalarına yol açıyor. Çatışma yapısı gereği her iki taraf zarar görüyor, sevgi ve saygı ortadan kalkıyor. Aynı zamanda bu durum eşlerin duygusal, fiziksel örselenmesine yol açıyor. Şiddetin eşler arasında egemen iletişime dönüşmesi kadının erkekten uzaklaşmasına ve içe kapanmasına yol açıyor. Çocuk ise eğitim döneminde dikkat, konsantrasyon ve öğrenme güçlükleri, derslerinde başarısızlık, arkadaşları ve öğretmenleriyle iletişim sorunları yaşıyor. Sistemde olumlu duygularda eksiklik, yoksunluk sorunlarına veya depresyona yol açılabiliyor. Eşlerin kişilik özelliklerinde farklılık, birbirleriyle ilgili beklentilerini ortaya koymada yaşadığı güçlük, eşini baskı altına alarak beklentilerine uygun düşünmeye ve davranmaya zorlaması çiftler arasında iletişim sorunlarına yol açabiliyor. İlişki yaşamın bütün evresidir. Çocukluk, gençlik, karı-koca ve ebeveynlik rolleri ile ileriye doğru yürür, geriye doğru oluşan bir süreç sağlıklı değildir. İlişkide alıp, verme ancak karşı tarafın alabileceği kadar verdiğimiz ve onun da verebileceği kadar istediğimiz sürece sağlıklı yürür, sınır da budur. Sevgi, her iki tarafın da eşit olarak verip, almasına dayanarak ve her iki tarafın da kendisini güvende hissetmesiyle oluşur. Eşler sevilme, saygı, değer, kabul edildiğini, yakınlığı ve duygusal doyumu hissetmek isterler. Bu sistem ilişkinin sağlıklı sürmesine yardımcı olur. Yukarıda anlatılmak istenenler aslında birbirine bir bütün halinde bağlı. Bir olayın sebebi, diğer olayın da başlatıcısı halini aldı. Bu yüzden sosyal bir kurum olarak aileye yardım etmek insana yardım ediyor. Aile kurumunu güçlendirmek, toplumu güçlendiriyor. Güvenli bir gelecek sağlıyor. Hayatımızı oluşturan kavramların temelini oluşturan aile her kültürde bir değer ifade eder. Aile; tüm beklentilerin, isteklerin, arzuların, güzelliklerin, acıların yaşandığı bir kurumdur. Bu yüzden aile yapısının korunmasına ve güçlenmesine çok büyük ihtiyaç var” ifadelerine yer verdi.
HAREKETE GEÇİLMELİ!
Türkiye İstatistik Enstitüsü verilerine göre, evliliklerin ilk beş yılında yüzde 40 oranında boşanmaların görülüyor olmasının, ailenin ilk evresinde çiftlerin ilişkilerinde meydana gelen değişimi yönetmede, krizi çözmede yeterli düzeyde bilgi ve tecrübeye sahip olmadıklarından kaynaklandığına dikkat çeken Duysak, şehirlerde kentleşme, konut, sağlıklı barınma, iş ve çocuğun eğitimi gibi konuların aile yapısında sorun kaynağı oluşturan etkenler arasında yer aldığını söyledi. Duysak, “Çocuk ihmalinin, istismarın ve madde bağımlılığının hızla yaygınlaştığı görülüyor. Madde kullanımının 11 yaşına düştüğünü hesaba katarsak, kentleşme olgusu beraberinde birçok sosyal sorunları da tetikliyor. Aile kurumu giderek önemini yitiriyor ve bu durumdan en çok çocuklar etkileniyor. Günümüzde aile kurumunun hafife alınması, birçok farklı oluşumun meydana getirilmesi, aile kurumuna yönelik baltalama hareketidir. Ailenin toplumsal yapı için önemi konusuna dair üç maymunun oynanması problemli bir yere tekabül ediyor. Aile konusunda ne zamana kadar üç maymunu oynamaya devam edeceğiz? Aileye sahip çıkmazsak bazı şeyler için çok geç kalmış olacağız” diyerek sözlerine son verdi. -Tuba KAYA