Onlar İçin Mesai Devam Ediyor Ne Eyyam-ı Bahur Ne Basra Sıcağı!

Onlar İçin Mesai Devam Ediyor Ne Eyyam-ı Bahur Ne Basra Sıcağı!
Her yıl olduğu gibi bu yıl da çalışmak için yaşadığı bölgeyi terk etmek zorunda kalan mevsimlik işçiler, kavurucu sıcağa rağmen Konya ili ve ilçelerinde konaklayıp, çalışıyorlar. Yaşam koşulları ve çalışma şartlarına değinen işçiler, açıklama yaptılar.

Dünya tarihinin en sıcak günlerinin yaşandığı bu yıl, herkes için hayli zor geçerken, dışarda çalışanlar için ise durum içler acısı. Özelikle gün boyunca kavurucu sıcağın altında çapa tutan, sebze ve meyve toplayan mevsimlik işçiler, bin bir türlü zorlukla parasını kazanmaya çalışıyor. Konya’nın Sesi Gazetesi olarak, kısa bir süreliğine de olsa onların arasına karışıp, ağızlarından dinledik zorlu yaşam mücadelelerini. Çalışırken birçok sorunla karşılaştıklarını aktaran işçiler havanın sıcak olması kendilerini zorladığını belirtti.

“HİÇBİR İŞ MEVSİMLİK İŞÇİ KADAR ZORLAMADI!”

Ailesiyle birlikte mart ayından beri Konya’da mevsimlik işçi olarak çalıştığını ifade eden çalışlardan Hediye Uğur, 40 yıldır mevsimlik işçi olarak çalıştığını vurguladı. Sözlerini devam ettiren Uğur şunlara değindi: “Evi, barkı bırakıp buraya geldik. Yılardır bu işte çalışıyorum. Hemen hemen her işte çalıştım ama, hiçbir iş mevsimlik işçi olarak çalışmak kadar zorlamadı. Sürekli güneşin altında ve sabahtan akşama kadar çalışıyoruz. Güneş bize çok zorluk çıkartıyor. Tabi aldığımız yevmiye de anca bizi geçindiriyor. Çocuklarımız da bizimle burada güneşin altında kalıyor. Onlar da çok zorluk çekiyor. Çadırlar zaten güvenli değil ama maalesef mecbur kaldığımız için çalışıyoruz. Burada konar göçer bir hayat yaşıyoruz. Kaç güne buradaki tarla bitince başka bir yere geçeceğiz. Ama sorunlarımız hep bizimle olacak.”

“HANGİ SORUNU ANLATALIM Kİ?”

Çalışırken, birçok sorunla karşılaştığını vurgulayan Enver Ekici, bazen içecek bir bardak suyu dahi bulamadıklarını söyledi. Ekinci, “Bu iş sandığınızdan da zor. Herkes dışarıdan bakınca sanki kolay bir işte çalıştığımızı düşünüyor ama durum hiçte öyle değil. Bu işte her türlü sorunla karşılaşıyoruz. Bazen içecek su, bazen yiyecek bir parça ekmeği dahi bulamıyoruz. Güneşin altında saatlerce çalışmamıza rağmen aldığımız para bizi zor geçindiriyor. her türlü tehlikeyi göze alıp çadırlar da kalıyoruz. Örneğin geçen günler de burada yılan gördük ama yakalayamadık. Kim bilir, çadıra girip birini soksa ne olacak? Anlayacağınız, ruhumuz cebimiz de geziniyoruz. Tarlada çalışmaktan ellerimiz hep nasır tuttu. Yani işin özü bir dünya sorunumuz var. Hangisini anlatalım ki? İnşallah bu durum çözülür.”

MUHABİRİN GÖZÜNDEN...

MECBURUZ…

Herhangi bir yerde şehrin çevresinde birden fazla çadır görürsek muhakkak onlar mevsimlik işçidir deriz. Mevsimlik işçi deriz ve geçeriz. Onların, çoluk çocuk, büyük küçük demeden evini, barkını, yaşadığı bölgeyi nasıl bırakıp geldiğini birçoğumuz bilmez.

Hoş onların hikayesine ortak olmadan önce ben de onlar hakkında pek bilgiye sahip değildim. İllaki her işin zorluğu vardır.

Ama emin olun, mevsimlik işçi olarak çalışmak çok başka. Ben daha önce mevsimlik işçi olarak çalışmadım. Zorluğunu da bilmezdim. Onların hikayesine dahil olunca anladım zorluğu.

Emin olun siz de benden okuyunca anlayıp bana abartmadığım konusunda hak vereceksiniz. Çadırlara yanaşırken, ağlayan bir ses duydum. Hayır yanlış anlamayın, büyük değil, çocukta değil. Bu ağlama sesi küçük bir bebekten geliyordu.

Kavurucu sıcağın altında işten yeni gelen annesi, onu uyutmaya çalışıyordu. Ancak havalar malumunuz, son yılların en sıcak zamanlarını yaşıyoruz. Bu sıcakta bebek uyuyabilir mi? hem de çadırda…

Neyse ilerledim, ilerlemek zorunda kaldım aslında. Az ötede elleri ve yüzü toprak gibi kurumuş, içindeki umutla hayata tutunana 60 yaşın üzerinde bir teyze bekliyordu beni.

Yanında ise Çıplak ayakkabıyla, hayatın onlara gördüğü adaletsizliğin farkında olmadan oynayan çocuklar. Teyzeye seslendim; Nasıl gidiyor teyze? Yanıt bir o kadar içten ve netti; ‘Yeterince belli olmuyor mu?’ dedi. hakikaten de öyle, yeterince belliydi. Sıcaklar tavan yapmış, evleri ve yurtlarından aylardır uzak ve şartlar ne olursa olsun çalışma mecburiyetindeydiler.

Niye bu soruyu sordum diye kendime içten bir sesle söylendim. Tam içten bir sele kendime söylenirken, bir ses yankılandı; ‘Gel gel, buraya gel’ Evet, ses ağacın altında geliyordu. Yorgunluktan takati kalmamış, iş çıkışı bir ağacın altında dinlenmeye çalışan, saçları kar tanesi gibi beyazlaşmış bir abi. Velhasıl abiyle tanıştık. Ben sordukça o cevaplıyordu.

Abi dedim hava çok sıcak, nasıl çalışıyorsunuz? Cevap verdi, ‘Mecburuz ne yapabiliriz ki’ haklıydı. Bir şey diyemedim. Sonra abi evinizden uzakta, çadırlarda yaşıyorsunuz aylarca, bu durum sizi zorlamıyor mu? ‘Zorlamaz olur mu, çadırda ne yaşaması, bizimkisi zaman geçirmek. Ama mecburuz.’ Amca o halde iyi para kazanıyorsunuz, o yüzden mi bu iş? ‘Yani dışarıdan bakınca öyle, çok para kazanıyoruz gibi. Ama sadece kazandığımız ile geçinebiliyoruz.

Bir an boş durup çalışmasak aç kalırız. Ele muhtaç oluruz. Yani mecburuz.’ Amca, çocuklar burada sürünüyor, onları niye getiriyorsunuz? ‘Evde kimse yok. onlara kim bakacak o kadar süre. Nasıl geçinirler tek başlarına. Onlar da mecbur.’ Onca sorunun tek cevabı vardı aslında. Onlar mecburdu. Mecbur olmasa kim o kadar dayanabilirdi ki?...

•ŞAHİN YALDIZLI

Kaynak:Konya'nın Sesi