Konya’nın hamuru İslam’la yoğrulmuş

Konya’nın hamuru İslam’la yoğrulmuş
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku (Fıkıh) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Acar, Ramazan’ın Konya’ya ve insanlara yansımaları hakkında gazetemize özel konuştu.

Ramazan’ın Konya’ya ve insanlara yansımaları hakkında gazetemize özel konuşan Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku (Fıkıh) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Acar, “Şu anda metropol şehirlerin birçoğunda iftar vaktinde hayat akışı devam ediyor. Ama Konya’da iftar vaktinde benim gördüğüm bir sessizlik olur çok şükür. Ben Konya’nın hamurunu ve Konya’nın örf ve adetini İslam dini ile yoğrulmuş olarak görüyorum. Ve bu kültürümüz hala da devam ediyor” dedi.

Konya’da Ramazan ikliminin diğer şehirlere göre daha farklı yaşandığını ifade eden Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku (Fıkıh) Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Acar, “Metropol şehirlerin birçoğunda iftar vaktinde hayat akışı devam ediyor. Ama Konya’da iftar vaktinde benim gördüğüm bir sessizlik olur çok şükür. Ben Konya’nın hamurunu ve Konya’nın örf ve adetini İslam dini ile yoğrulmuş olarak görüyorum. Ve bu kültürümüz hala da devam ediyor. Elhamdülillah Konya’mız belli bir dini altyapısı olan maneviyatla harmanlanmış, Hz. Peygamberin, sahabenin, tabiinin, ilim adamlarının koymuş olduğu ilkeler Konyalıların zihninde duruyor. Ne yaparsa yapılsın Konya bu asaletini korumaya devam etti. Konya’nın damarlarında hala o maneviyat kanı var. Bazı şehirler vardır mesela Buhara. 500 yıl önceki şehrin aynısı durur gidince maneviyat kokar. Buhara, Bosna, Mekke, Medine, Yemen, Kahire, Konya, İstanbul, Bursa gibi şehirlerin hepsi aslında maneviyat kokan ve mayası İslam’la yoğrulmuş şehirlerdir. Yani biz İstanbul’un bir semtinde oruçsuzluğu az görebiliriz ama gidin Eyüp ya da Fatih semtine orda da insanlar daha farklıdır. O yüzden bu maneviyat iklimin olduğu yerlere kıymet vermeliyiz. Ve bu ruh halinin kaybolmaması için de elimizden geleni yapmalıyız” dedi.

ESKİDEN AÇIKTAN YEMEK YENİLMEZDİ

Geçmişte gayrimüslimlerin bile Ramazan ayındaki hal ve hareketlerine özen gösterdiğini vurgulayan Acar, “Hani bizde Osmanlı’da bir örf vardı. Diğer dinlere mensup insanlar dahi açıktan yemek yemezlerdi. Bunun yanında eskiden kadınlar oruç tutmadıkları günlerde açıktan asla yemek yemezlerdi. Mesela ben kendi annemi hatırlıyorum ailemi hatırlıyorum. Ben onların ne gün oruç tutmadıklarını hiçbir zaman bilmezdim. Annelerimiz her gün oruçlu gibiydiler hiç görmezdik. Şimdi değil özürlüyken oruç tutmama insanlar keyfi tutmadıkları gibi bir de açıktan göstere göstere yemeye devam ediyorlar. Bu kadar normalleşmemeliydi. Açıkçası biz bu konuda çok üzülüyoruz” ifadelerini kullandı.

ÇOCUKLARA ORUCU SEVDİRMEMİZ LAZIM

Ramazan’da çocukların orucu öğrenmesi için anne ve babalara çok iş düştüğünü ifade eden Acar, “Bu noktada biraz daha fazla örf adet din ibadet konuları çocuklarımıza özenle öğretilmeli. Özellikle ramazan ayının ne demek olduğunu önemini çocuklarımız küçük yaşlardan itibaren öğrenmeli o düsturla büyümemeliler. Bakınız Yahudilikte cumartesi günü dükkanlar kapanır. Ben Zürih’te yaşadım. Yahudilerin yaşadığı caddeyi o gün kapatırlar. O gün bir bardak bile ellerine almazlar bütün günü Allah’a ayırırlar. Müslümanlarda da Cuma gününün önemini bizim sokaklardan bilmemiz lazım. Bir beldeye Ramazan’ın geldiğini de sokaklarından anlamamız lazım. Gecesinden anlamamız lazım. Bakacaksın imsak vaktinde bütün lambalar yanıyor mu burası Müslüman ülke diyeceksin. Gündüz vakti sokaklarında kimse yemek yemiyor mu burası Müslüman bir ülke o zaman diyeceksin. Eskilerimiz ne güzel söylemişler, Allah’tan korkmuyorsan kuldan utan diye. Biz bütün Müslümanları bu cümleye davet ediyoruz” şeklinde konuştu.

KALPLER ALLAH’I ZİKREDEREK RAHATLAR

Son olarak Ramazan ve namaz ilişkisinden de bahseden Acar, “Maalesef bu doğru namaz kılarım diyen Müslüman sayısı günümüzde gitgide azalıyor. İnsanlarda şöyle bir durum var. Midemizi doyurmaya verdiğimiz önemi kalbimizi doyurma noktasında ihmalkarız. Kur’an-ı Kerim’de Allah diyor ki, ‘Kalpler Allah’ı zikrederek rahatlar. Müzik ruhun gıdasıdır diyoruz ama Kur’an asıl gıda bilmiyoruz. Şimdi bu sosyal medya ve iletişimin hızlı olması sebebiyle insanların namaza olması gereken alakası başka yerlere kaydı. Adam diyor ki, ‘Hocam Ramazan senede bir ay ama namaz günde 5 vakit her gün kılınıyor. Biter mi bu?’ Bende size şöyle söyleyeyim namaz günde 5 vakit değil. Hocam nasıl olur diyebilirsiniz. Namaz günde yaşadıkçadır. Yani kişi sabah uyanabilirse sabah namazından sorumlu öğlene çıkabilirse öğle namazından sorumlu akşama kadar ömrü olursa da akşamdan. Ama biz öyle düşünmüyoruz sanki herkesin 90-100 yaşına kadar yaşamaya garantisi varmış gibi davranıyoruz.

Size şöyle söyleyeyim. 15 yaşında size 3 tır dolusu ekmek gösterseler ve deseler ki, ‘Bu ekmeği siz yiyeceksiniz’ İllaki şaşırır 3 tır dolusu ekmeği ben mi yiyeceğim yani der saçma bulursunuz. Ama insanoğlu gerçekten 80 yıllık bir ömür de aşağı yukarı üç tır ekmek yiyor. Namaz da aslında böyledir. Parça parçadır. Ama biz yaşadığımız hayat içerisinde yemek yemeye ekmek yemeyi her öğün yapıp aman canım ye ye bitmiyor yemeyelim demezken neden namazı her gün kılmakta zorlanıyoruz? Bu yüzden namaz yaşadıkçadır. Eğer biz bu bilinci beynimize yerleştirirsek bu namaz kılma oranı inşallah artacaktır. Yani yaşlanınca kılarım evlenince kılarım göreve başlayınca kılarım çocuk sahibi olunca kılarım cümlelerinin hiçbir dayanağı ve aslı yoktur. Ve aslında garantisi de yoktur. Yani bir oruca ve zekata gösterilen hassasiyetin namaza da gösterilmesi gerekiyor. Hatta belki daha fazlasının. Çünkü namaz dinimizin direğidir. Allah’ın emirlerinin hepsine aynı önemi göstermek zorundayız. Bizim insanımız öyle ki Ramazan ayında oruç tutuyor ama teravih kılmıyor sabah namazı kılmıyor. Gözünde büyütüyor. Rabbim herkese ibadetlerini kolaylaştırsın” dedi. •Gülşen Çopur

Kaynak:Konya'nın Sesi