Keçe Sanatını Yıllardır Aşkla Yapıyor!

Keçe Sanatını Yıllardır Aşkla Yapıyor!
 Muhabir
Konya ve Mevlana ile özdeşleşen keçe sanatını 2011 yılında açtığı atölyesinde devam ettiren 53 yaşındaki Fatmagül Girgiç, ‘Sadece aşık olanlar sanatı yapabilir’ dediği Keçecilik mesleğini Konya’nın Sesi Gazetesi’ne anlattı.

Keçeyle çeşitli ürünler yaparak ustalaşan Fatmagül Girgiç, Kültür ve Turizm Bakanlığının "Geleneksel Keçe Sanatçısı" unvanını alarak aşkla yaptığı mesleğini Gülhatun Keçe Evi’nde uzun yıllardır devam ettiriyor.

Doğduğundan beri el sanatına ilgi duyduğunu belirten Girgiç, “1970 Ankara doğumluyum. 2011'de atölye açtım. O günden beri atölye bazında çalışıyorum. Ankara doğumluyum ama aslen Konyalıyım. Keçecilik sonradan buluştuğum bir meslek. Ama doğduğumdan beri el sanatları ile uğraşırım. Sanat ailemin içinde olan, her daim sanatla iç içe olduğum bir yaşantım vardı. En son Keçe üzerine atölyeyi kurdum. Mevlana tarafı kentsel dönüşüme girdi. Daha sonra da buraya geçtim. Ürettiğim ürün çeşit sayısı baya bir fazla. Hediyelik de var, giyilebilir, kullanılabilir ürünlerimiz de var. Daha çok modern olarak güncel tarzımıza uyarladığım yün ürünlerimiz var. Bunlar; elbise, yelek, şapka, patik, eldiven, çanta, cüzdan, anahtarlık, tokalar, kolyeler gibi. Hem Konyamızın içinden siparişlerimiz var, hem Konya dışından siparişlerimiz var. Daha çok da Konya'ya gelen misafirlerimize ürünlerimizi sunuyoruz. Sırçalı ve Sahip Ata'nın güzergâhı üzerindeyiz. Mevlana, Sırçalı ve Sahip Ata'ya gelmek isteyen ziyaretçilerimiz turistler de bizim kapımızın önünden geçiyor. Kentsel dönüşümün azizliğine bugünlerde uğradık ama bu da geçecek. Daha güzel günler gelecek” dedi.

‘KENDİ ÜLKEMİZDE KALİTELİ ÜRÜNLER VAR’

Yünün keçe aşamasına gelene kadar geçirdiği süreci anlatan Girgiç, “Yünün keçeye dönüşmesi için üç ay, dört ay kadar çok uzun bir süreçten geçmesi gerekiyor. Önce ürünlerimiz kırkılıp çobanlardan bize geliyor. Sonra onlar profesyonel yıkama kazanlarında yıkanıyor, taranıyor, sonra tekrardan profesyonel boya kazanlarında boyanıyor. Tekrar taranarak bizim atölyemize geliyor. Bunu biz kendimiz de bireysel olarak yapabiliriz ama küçük ebatlı yapabiliriz. Biz daha çok büyük ebatlı ve tonajlı çalıştığımız için keçeler büyük profesyonel kazanlarda boyanıyor, taranıyor ve temiz olarak bizim atölyemize geliyor. Benim kendi ustam var biz yerli yün kullanıyoruz. Piyasada olan ya da söylenildiği gibi daha çok yurt dışından gelen yurt dışı menşeili ürünleri kullanmıyoruz. Çünkü bizim kendi ülkemizde de çok ince kaliteli ürünlerimiz vardır. O ürünleri kendi işimizde kullanıyoruz” ifadelerini kullandı.

‘MEVLANA MÜZESİ'NE HER YIL GİDER ENVANTER KONTROLÜ YAPARDIK’

Mevlana Türbesi’nin türbeden müze haline getirilmesinde manevi dedesinin emeği olduğunu vurgulayan Girgiç, “Mevlana Türbesi'nin ilk kurucularından Yusuf Akyurt benim manevi dedem olur. Kendi öz dedemi büyüten, yetiştiren kişidir. Yusuf dedem uzun yıllar Mevlana Müzesi'nde ikamet etmiş, orada kalmıştır Atatürk tarafından Yusuf dedeme Mevlana Türbesi’nin türbeden müze haline getirilmesi emredilmiş ve bu görev kendisine addedilmiş. O da bu görev dolayısıyla Konya'da uzun yıllar kalmış. Akabinde kendi dedemin gözetiminde halam ile birlikte Mevlana Müzesi'ne her yıl gider ve bir envanter kontrolü yapardık. Hatta Yusuf dedemin de birçok eserleri müzede, müdürün odasında ve birçok yerde mevcuttu. Eser olarak müdürün odasındaki çalışma masası, Atatürk çerçevesi, Mevlana Müzesi'nin kapısının üstündeki ‘Edep Ya-hu’ yazısının kenarları Mevlana’da mevcut. Dedem ahşap işi ve oymayla çok uğraşırmış çok güzel eserleri varmış. Turizm Bakanlığımıza da büyük eserler, kitaplar yazmış ve onu oraya vermiş bir insan. Ben görmedim kendisini ama donanımlı bir insanmış. Halamdan ve dedemden duyduğum kadarıyla biliyorum” dedi.

‘GÖZÜMÜ AÇTIĞIM GÜNDEN BERİ SANATLA İÇ İÇEYİM’

Gözünü açtığı günden beri sanatla iç içe olduğunu ve aile boyu sanata ilgi duyduklarını söyleyen Girgiç, “Halam nakış ustasıydı, nakış öğretmeniydi o bize geldiğinde de beraber yaptığımız işlerimiz vardı. Babam ağaç işleri öğretmeniydi. Ağaçla çok uğraşırdı. Annem dikiş, resim vesaire bunlarla çok uğraşırdı. Gözümü açtığım günden beri hep sanatla iç içeyim. Hiç boş günüm, boş saatim, boş dakikam geçmedi desem yalan olmayacak. Halen de ablam minyatür ile uğraşır, küçük kardeşim ney üfler. Ben de birçok sanatı denedim, yaptım. Bir kısmını profesyonel, bir kısmını amatör olarak çalıştım. Resim, nakış, dikiş, sanat, örgüler vesaire sayamayacağım kadar çok sanat dalıyla uğraştım en son hepsini keçe de birleştirdim. Açıkcası son durak noktam keçe oldu ve keçeden hem toka hem kıyafet her şeyi yapabiliyorsunuz. İster resim yapın, ister takı yapın, isterseniz kumaşı da size dahil olmak üzere tasarımlar yapabilirsiniz, kıyafetler tasarlayabilirsiniz ve bu tamamen sizin zihninizi özgür bırakan bir şey. Ayrıca keçe de benim eşimin dedesinin mesleği bir de o taraftan da bir aşinalık oldu açıkçası eşim tarafından da böyle bir miras geçer gibi oldu” diye konuştu.

‘SADECE AŞIK OLANLAR SANATI YAPABİLİR’

Keçeciliği meslekten ziyade içindeki aşkla yaptığının altını çizen Girgiç, “Her sanat dalında olduğu gibi bizim sanat dalımızda da emek çok para az yani gelir daha az. Başka işlerle bu kadar çok uğraşmanıza karşılık daha çok kazanabilirsiniz. Ama bu tamamen bir aşk. Yani aşkın da boyutu hiç ölçülemeyecek kadar naif ve kuvvetli olduğu için sadece aşık olanlar sanatı yapabilir diyebilirim. Benim de işim bu aşk üzerinde gidiyor. Aslında doğduğum günden beri aradığım bir aşka 2011 yılında kavuştum diyebilirim. Yıllardır bir arayış içindeydim. O arayışı da keçeyle tamamladım. Büyük bir aşk mesleği ama devletimiz, belediyemiz, ilimiz bizi ne kadar desteklerse biz de o kadar hayatta olmayı, hayatımızı sürdürmeyi, devam ettirebiliriz. Destekler bizim için çok önemli” ifadelerini kullandı.

-Büşra GÜLTAŞ

Kaynak:Konya'nın Sesi