Sözler ve Kavramlar

Önceki yazımızda Müslümanların manasını anlayarak yaşama uygulamakta geciktiği bazı temel kavramların olduğunu yazmıştım.

Önceki yazımızda Müslümanların manasını anlayarak yaşama uygulamakta geciktiği bazı temel kavramların olduğunu yazmıştım. Kavramlar, zihinde kolayca şekillendirilen ve anlaşılan sözcüklerden farklı olarak, konuları derinlemesine mana boyutunda ifade eden sözcüklerdir.

*

Sözler küçüktür ancak büyük anlamlar taşır! Anlamlarını sorgulamadan şeklen kullandığımız sözcükler zihin kodlarımızı bozar, davranışmalımızı ve huzurumuzu bozar.

*

Temel kavramları anlamadan yapılan her icraatın sonu da yanlış yollara çıkar ki, Müslümanları bu yanlış yollarda bocalaması ancak İslam düşmanlarına yarar.

*

Müslümanların, İslamın temel kavramları ile tanışması üzerinden 1400 yıldan uzun zaman geçmiş. Din aynı kalsa da dil değişmiş, gelişmiş. İnsanı etikleyen faktörler değişmiş.

*

Din sabit olsa da dil sabit değildir! Dini anlamak, anlatmak için kullanığımız dilin değişkenliğini dikkate almadan yapılan din konuşmalarının yanlış sonuçlara sebep olacağını anlamak da zor değildir. Sorun zorlukta değil bu zorluğu anlamamaktadır.

*

Dinimizin temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim hükümlerini sadece şekil yönünden değil, zaman sürecindeki sosyal ve ekonomik değişmeleri dikkate alarak bütünsel olarak anlamaya çalışmak gerekir. Basit bir örnek olarak, parayı ele alalım.

Soru 1) Para nedir?

Soru 2) 1400 yıl önceki para nedir?

Soru 3) 1400 yıl önceki para ile günümüzdeki para arasındaki fark nedir?

*

Bu farkı dikkate almadan ekonomi konusunda konuşmak da Kuran hükümlerini doğru anlamak da mümkün olmayacaktır.

*
Örneğin, Kuran’da yasaklanmış olan ve Arapçada “riba” sözcüğü ile ifade edilen bir işlemi, Türkçeye yine başka bir Arapça sözcük olan “faiz” ile çevirenler, böyle bir sözcük seçimini hangi bilgi ile savunuyorlar?

*

Diyanet İşleri Başkanlığının böyle kavramlar üzerinde özellikle kafa çalıştırması gerekir. Aksi halde DİB’nın faiz konusundaki açıklamaları ile faiz konusundaki uygulamaları arasında çelişkilerin olması Müslüman kafası ile açıklanamaz! Çünkü Müslüman, net bir zihin ile çifte standartlardan arınmış bir ahlaka sahip olmalıdır. Müslüman hak yemediği gibi hakkını da yedirmemelidir. Konuşma ve uygulama arasındaki çelişkileri kabul etmek zorunda kalmanın cezasını Müslümanlara çektirmek de reva değildir!

*

Bu durumda her müslüman işin aslını aramayı ve şekillerin ötesindeki dinin manasını anlamaya çalışmayı kendine görev edinmelidir.

*
Peki ne yapabiliriz? Daha önce bir çok kez tekrar ettiğim bir önerimi hatırlatmak isterim; DİB, fetva makamına atanacak din adamlarını / ilim adamlarının en az bir "bilim" dalında, örneğin fizik, biyoloji, sosyoloji, kimya, psikoloji matematik, astronomi, jeoloji, ekonomi, istatistik, ekonometri, kamu yönetimi, hukuk, coğrafya, vb alanlardan birinde yüksek lisans seviyesinde bir eğitime yönlendirebilir.

*

Emimin ekonomi, ekonometri, istatistik gibi “bilim” alanlarında eğitim alan ilim adamları, riba gibi, faiz gibi konuları daha iyi anlayacak ve anlatacaktır…

*

Din zaman içinde değişmez! Ancak dil değişir. Değişen bir dil ile sabit olan dini anlatmaya çalışmak Müslümanları yanlış yollara saptırır. Doğru yolu arayanlara selam ve dua ile.

Yaşam Haberleri