Kötülük mü, İyilik mi?

Bugün sizlere son zamanlarda beni en fazla etkileyen bir olayı anlatacağım. Biliyoruz ki her insan bu dünyada tek başınadır.

Selamlar değerli okuyucularım..

Bugün sizlere son zamanlarda beni en fazla etkileyen bir olayı anlatacağım. Biliyoruz ki her insan bu dünyada tek başınadır. Elbette bizi büyüten ailemiz, zor ve iyi günlerinde yanımızda olan dostlarımız var. Belki evleniyoruz ve bir ailede biz kuruyoruz. Eşimizle çocuklarımızla beraber yaşıyoruz ancak insan kendi halinde bir bireydir. Kendi duygu ve düşünceleri olan, kendi dünya ve hayat görüşü olan herkes den ayrışan bir kişi olarak ön plana çıkar. Bu hayatta insan ne yaparsa kendine yapıyor. İyisiyle, kötüsüyle. Bir söz var insanın kendine yaptığı kötülüğü, ondan başka kimse yapamaz diye. O yüzden alacağınız kararlarda lütfen dikkatli olun. Çok iyi düşünün. Bazen alacağınız kararlar, bundan belki 5-10 yıl sonrasını etkileyebilir. Sözlerimi sevdiğim bir hikayeyi sizlere anlatarak tamamlamak istiyorum..

+++++

"Bir yılan avcısı, kış mevsiminde yılan yakalamak için dağa gitmişti. Yılan avcısının amacı, yılan yakalayıp şehre getirmek ve yılanı para karşılığında insanlara göstermekti. Yılan yakalamak çok zor bir iştir. Yılan avcısı da bu zorluğa para kazanıp geçimini sağlamak için katlanıyordu.

Yılan avcısı, serin havada dağda yılanların saklanmış olabilecekleri her yere bakıyordu. Taş kovuklarını, mağaraları ve çalı diplerini dikkatle araştırıp yılan olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Böyle uzun bir süre dolaştıktan sonra bir mağaranın girişinde kocaman bir yılana rastladı. Bir insanı yutacak büyüklükteki dev yılan cansız yatıyordu.

Ölmüş, dedi içinden. Keşke canlı yakalasaydım. Ölmüş de olsa böyle büyük bir yılan bulduğuna sevinmişti. Olsun, dedi, bunun ölüsü de para eder. Bu yılan halkın çok ilgisini çekecek!

Yılanı iplerle bağlayıp çuval parçalarıyla sararak Bağdat şehrinin yolunu tuttu. Yolda güçlükle ilerliyor, ağır yılanı sürüye sürüye götürüyordu. Bu yılan sayesinde halkın ilgisini çekip biraz para kazanacağını düşünüyordu. Kış olmasına kıştı ama Bağdat’ta kışın da havalar epey sıcak olur. Dağ havası soğuktu ama dağdan aşağıya indikçe hava ısınıyordu. Kim bilir Bağdat ne kadar sıcaktı şimdi! Yılan avcısı, kocaman yılanı güçlükle taşıyordu. Hava biraz ısınmaya başladığından hem yorgunluktan, hem sıcaktan terlemişti.

Bu arada yılan avcısının bilmediği bir şey vardı. Yılan aslında ölü değildi. Dağdaki soğuk hava yüzünden hareketsiz kalmıştı. Çünkü yılanlar soğuk havada pek hareket edemezler. Ama havalar ısınınca yılanlar da canlanır ve yuvalarından çıkarlar. Yılan avcısı da yılanların bu özelliğini biliyordu fakat yılanın hiç kımıldamadığını görünce onu ölü sanmıştı.

Sonunda yılan avcısı, ölü sandığı yılanla birlikte şehre geldi. Şehrin en kalabalık çarşısının ortasında durdu. Yılan avcısının büyük bir yılan getirdiğini duyan herkes orada toplanıyordu. Yılan avcısı, kalabalık artsın diye bekliyor, yılanın üzerini açmıyordu. İyice kalabalık olunca yılanın üzerindeki örtüyü açacak, ölü yılanı herkese gösterecek sonra da yanındaki kutuyu halkın arasında dolaştırıp para toplayacaktı. Bu arada öğle olmuş, hava iyice ısınmıştı. Yılan avcısının ölü sandığı yılan ısınıp canlanmaya başlamıştı. Örtünün altında kımıldıyordu.

Ölü yılanın kımıldadığını gören herkes şaşırıp kaldı. Yılan, çuval parçalarıyla sarılı ve iplerle bağlı olduğundan halkın merakı daha da arttı. Yılan avcısı da yılanın canlı olduğunu görüp şaşkınlık ve korkudan ne yapacağını bilemez olmuştu. Yılanın ölü olduğunu düşündüğü için onu bir sandığa ya da kafese koymayı düşünmemişti. Ama artık çok geçti.

Yılan artık iyice hareket etmeye başlamıştı. Sonunda bağlı olduğu ipleri koparıp açığa çıktı. İnsanlar sağa sola kaçışmaya başladılar. Yılan avcısı da kaçmaktan başka çare bulamadı fakat yılanın elinden kurtulmayı başaramadı. Yılan avcısının başına geldiği gibi belaların çoğu insanların başına kendi tedbirsizlikleri ve merakları yüzünden gelir."

Yaşam Haberleri