Bilinmeyen Yönleriyle İnşaat Ortamı ve İşçilerin Zorlu Hayatı

Bilinmeyen Yönleriyle İnşaat Ortamı ve İşçilerin Zorlu Hayatı
Kafalarına sarı baretleri, üzerlerinde yeşil yelekli inşaat işçileriyle hepimiz karşılaşmışızdır. Ancak onların hikayelerini ve iş hayatını pek çoğumuz bilmiyoruz. Onların, yaşamlarına az da olsa ortak olduk. İnşaat işçilerini bir de ...

Kafalarına sarı baretleri, üzerlerinde yeşil yelekli inşaat işçileriyle hepimiz karşılaşmışızdır. Ancak onların hikayelerini ve iş hayatını pek çoğumuz bilmiyoruz. Onların, yaşamlarına az da olsa ortak olduk. İnşaat işçilerini bir de bizden izleyin ve okuyun...

İZLENİM

Kafasında sarı baret, üstünde yeşil ya da turuncu yelekli inşaat işçilerini çoğumuz görmüşüzdür. Ancak hiçbirimiz onların ne zor şartlar altında çalıştıklarını, gurbet ellerde nasıl bir hayat sürdüklerini, üzüntülerini, sevinçlerini, umutlarını kısacası nasıl bir hayat yaşadıklarını tam anlamıyla bilmiyoruz. Okullar ara tatile girince okul harçlığımı çıkartmak ve aileme destek olmak amacıyla soluğu onların yanında aldım. Yani inşatta. Bu yazıyı da insanların, onlar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmaları adına yazıyorum.

Aslında inşaat ortamına ilk gelişim değildi. Lise yıllarında farklı işler de olmak üzere inşaat işinde çokça çalıştım. O nedenle ortama alışkınım diyebilirim…

Sabah saat 6. 45 kaldığımız konteynerlerden sesler gelmeye başlıyor. O ara anlıyorum ki zorlu gün başlıyor. 10 dakika geçmeden herkes uyanık kimi baretini arıyor, kimi yeleğini, kimisi ise çorabının tekini… Giyinenler hızlıca hatta koşarcasına yemekhanenin yolunu tutuyor. Çünkü yemek sırasında kimse uykulu halde beklemek istemez. O anda emin olun bir kişiden önce atığınız adımın çok büyük bir değeri var. Kahvaltısını yapanlar kalfalardan iş dağılımını aldıktan sonra saat 8. 00 itibariyle işe koyuluyor. Evet saat 8. 00 ve her yer bir anda ana baba gününe dönüyor. Ortalığı aniden matkap, sprel, hilti, çekiç, manito, ve iş makinalarının sesi kaplıyor. Yani anlayacağınız; yıpranmanın başta olmak üzere, yaralanmanın ve ölümün de olduğu 8 saat başlıyor.Gün daha yeni aydınlanırken onlar çoktan işe başlamış oluyorlar. 10, 20 katlı iskelede harç bekleyen dış cepheciler, elinde küreği ve arabası ile kum taşıyan düz işçiler, şaft boşluğunda canını bir kemere emanet etmekten başka çaresi olmayan duvarcılar ya da havalandırma ustaları. Hepsi birbirinin ‘Can Bekçileri’ 5 dakikalık sigara molası bile onlara çok görülüyor. Çünkü patron olsun, şef olsun ya da kalfa olsun işten başka bir şey düşündükleri yok. “Verdiğim iş bitti mi, yeni yere ne zaman geçeceksiniz? İş yavaş ilerliyor” Kafasındalar.

KAST SİSTEMİ VE KÖLELİK ÖLMEDİ, ŞEKİL DEĞİŞTİRDİ!

Belli etmeye çalışmasalar da çoğunun aklı ya ailesinde ya ödeyemediği kredi borcunda ya da eğitiminde. Ha eğitim dediğim iyi oldu. Benim gibi öğrenci olanı da var, mezuna kalanı da atanamayanı da. Bana verilen işi yaparken, sürekli etrafı gözetliyorum, o zaman işçilerin nasıl bir ortamda ne süreçlerden geçtiğini daha iyi anlıyorum. Bir saatlik öğle yemeği arasında tekrar işe koyuluyorlar. Hepsinin elindeki işi başarıyla bitirmek adına kendinden çokça ödün veriyor. Yağmur yağsa dahi işi bırakmayanlar, elleri soğuktan buz kesmesine rağmen son çivi çakayım diye didinenler… Ama yine de 5 dakika oturuverse şefin gelip hiçbir iş yapmadınız diye söylenmesi hiçte adil değil, dimi? Ama gördüklerim karşısında az bile. Ve değinmeden geçemeyeceğim arkadaşımla malzeme taşıyoruz, yaşlı bir dayı (55) omzunda ağır bir yükle asansörün önüne gelip oradan yukarı kata çıkmak istedi. Asansörcüye, “Beni de yukarı katta bırakır mısın? Yüküm ağır merdivenleri çıkmakta zorlanıyorum.” Dedi. Asansörcü ise bu söyleme karşılık net bir tavırla, “Bu şeflerin asansörü seni alamam kusura kalma.” Dedi ve işçinin omzunda yük olmasına rağmen sadece şefleri aldı. O an aklımdan şunu geçirdim; “Kast sistemi ve kölelik ölmedi, şekil değiştirdi.” diye. Tabi bu kadar zorlu ve haksız bir ortama rağmen işçiler eğlenmesini her zaman biliyor. Kürtçe ve Türkçe türkülerin bir an bile kesilmediği ortamda halay ise her zamanki gibi vazgeçilmezleri oluyor.

Gözlemlerimin yanı sıra birkaç kişiyle röportaj etme imkanına sahip oldum. Birazda onlardan dinleyelim inşaat ortamını.

“ÇALIŞMAMIZA RAĞMEN GEÇİM SIKINTISI YAŞIYORUZ”

Yaklaşık 8 yıldır inşaat işinde çalıştığını dille getiren Suat Yıldırım, inşaat işinden önce hayvancılık ve çiftçilikle uğraştığını ancak bu mesleklerin yavaş yavaş ölmesinden dolayı inşaata yöneldiğini aktardı. sözlerini devam ettiren Yıldırım söyle konuştu: “İnşaata ne kadar önlem alınsa da ister istemez kazalar meydana geliyor. Ailemden uzak kalmak zor geliyor ama mecburiyet. Çalışmamıza rağmen geçim sıkıntısı yaşıyoruz. Ay başını zor getiriyoruz. İnşaat çok zor bir meslek, mecburi olmasam burada çalışmam.”

“MEMLEKETE İŞ OLMAYINCA GURBETE ÇIKIYORUZ”

Ailesinden uzak kalmanın sıkıntısını yaşadığını ifade eden Kalıp Ustası İnan Aydın, “Şantiye ortamında duvar işi, kalıp işi, demir işi gibi farklı alanlarda çalışıyorum. Günde normal çalışmanın yanında 3 saat mesai yapıyorum. Yaklaşık 6 yıldır şantiyelerde çalışıyorum. Memlekete herhangi bir iş olmadığı için gurbete çıkmak zorunda kalıyoruz. Bu da bizi psikolojik açıdan kötü etkiliyor.”

ONCA EMEĞİN BEDELİ İNŞAATA ÇALIŞMAK MI?

Atanamadığı için şantiyede düz işçi olarak çalışmak zorunda kaldığını belirten Bankacılık Bölümü mezunu Hakan Yaldızlı, kendi işinde çalışmak varken inşaata çalışmayı saçma bulduğunu söyledi. Gözlemleri kadarıyla işçinin fazla önlem almadan çalışmak zorunda kaldığını aktaran Yaldızlı, şunları vurguladı: “Elimde bir meslek olmadığı için şantiyede düz işçi olarak çalışıyorum. Yıllarca bir sürü sınavlardan geçiyoruz, sınavlardan geçmemize rağmen atanamıyoruz. Ve inşaata çalışmak zorunda kalıyoruz. Bu da çok üzücü bir durum. Bu konuda sistemi eleştiriyorum. Sahada olduğum sürede işçilerin pekte bir önlem almadan çalmak zorunda kaldığını gördüm. İşçiye yeteri kadar özen gösterilmiyor bence. Ben de koğuşlarda kalıyorum, yataklarda hamam böceği ve tahta kuruları var. Yemek konusunda da sıkıntıların olduğunu düşünüyorum.” - Şahin YALDIZLI

Kaynak:Konya'nın Sesi